Günlerin geçmek bilmediği dönemler vardır hepimizin hayatında bir an önce zaman tünelinde yol alıp bir başka ana geçmek isteriz …Mesela bir kaç saat sonrasına ya da bir kaç ve hatta evet hatta bir kaç ay sonrasına bile geçmek istediğimiz anlar olmuştur hepimizin hayatında..halbuki ne kadarda basit matematikleştirmişler alimlerimiz. bir dk 60 sn , 60 dk 1 saat , 24 saat bir gün , 365 gün bir yıl…yani hiç bir dk diğerinden uzun değil ya da hiç bir gün bire başkasından kısa değil…Ama kimi zaman çile dolu zaman dilimleridir uzadıkca uzayan bitmek bilmeyen zaman dilimleri şeklinde yaşamımızda ki yerini alan kimi zamansa çok çaba isteyen emek isteyen uğraşlarla ilgilendiğimiz anlardır.oysa ne kadar da çabuk geçer mutlu olduğumuz anlar, nasılda bitiverir hemencecik en çok eğlendiğimiz gülücükler dolusu saatlerimiz ve en en huzurlu anlarımız değilmidir göz açıp kapayıncaya kadar biterek yeni sorunlara yelken açtığımız zaman dilimleri…Aslında bana sorarsanız bu yanılgıların hepsinde yeryüzünde bulunan en üstün belleğe ve işletim sistemine sahip beynimiz zavallı iradelerimize oyun oynamamaktadır.Bilmem sizler de de aynımıdır ama benim gözlemlediğim kadarı ile acı ve sıkıntı dolu anlarımız her zaman daha çok dikkatle yoğunlaştığımız ve durumdan bir an önce kurtulmak üzere efor sarfettiğimiz anlarımızdır. Bu da bulunduğumuz zaman diliminin her bir salisesini bile yaşamamıza hissetmemize ve değerlendirmemize sebep oluyor.oysa mutlu ve huzurlu olduğumuz anlarda salıveriyoruz kendimizi zamanın ve olayların akışına , nefsimizin yaşadığı ve bizlere hissettirdiği o güzel duygular gevşemize ve zaman kavramımızda göreceliliklerin oluşmasına sebep oluyor.E ne yapalım o zaman şimdiher anı yaşamak için her zaman acı mı çekelim sorunlarlamı boğuşalım , hiç mi hakkımız yok mutlu olmaya tebessüm ederek huzur içinde yaşamaya…Ya da tam tersi her anımızı salıverelim gitsin ve hiç bir şeyi kafamıza takmadan hiç bir sorunla uğraşmadan bir nevi uyuşmuş bir modda zaman kavramının göreceliliğine mi kaptıralım kendimizi ki bu yalan hayatın dikenleri batarak canımızı yakmasın…Bence bu iki denge de etki eden faktörlerin yerlerini değiştirmeliyiz. Bu olabilir mi???bilmiyorum çünkü henüz bende tam olarak denemiş değilim.Ama şöyl basit bir denklem kuracak olursak;sıkıntılı anlarımız her bir anı yaşamamıza sebep olarak beyin fonksiyonlarını zorlayarak çalıştırıyorsa, bunu başarılı olmak için kullanabilmeliyiz.Şöyle ki yapmak istediklerimiz ile uğraşırken başarıya ulaşmak için başardığımızda elde edebileceğimiz mutlulukla kendimizi avutarak gevşemek yerine , başarısız olmamız durumunda karşılaşacağımız sorunlar ve yaşayacağımız acıyı düşünerek beynimizin daha iyi konstre olmasını sağlayabiliriz. Bunu mutlak başarıyı elde edene kadar sürdürebilirsek. sona geldiğimiz de yorucu bir beyin fırtınasının tatlı mağrurluğu ile başarımızın bie kazandırdıkları elimize bakiye olarak kalacaktır.Ancak tam tersini yaparak beynimizi başardığımızda elde edeceklerimizin rahatlığına ve huzuruna teslim edecek olursak o mükemmel mekanizma gevşeyerek aksalıkların oluşmasına ve hatta belkide sonuçta başarısızlığa götürecekdir bizi. ve bu sefer bakiye olarak elimizde kalan süreç içerisinde yaşadığımı geçici hayali huzur dolu anlar , boşa giden bir yığın emek ve başarısız üzücü bir sonuç olacaktır.Yani zamanı kullanırken ne hissettiğimize dikkat edersek ve hislerimizi zamanla harmanlayarak kullanmayı başarabilirsek yeryzünde başarılı olamayayacak bir insan yoktur bence. Ve hatta bu insanlar başarıya ulaşırken bitmek bilmeyen sıkıntı dolu zaman dilimleri yerine mücadele etmenin verdiği yorgunluğun lezzeti ile harmanlaşmış bir huzur süreci yakalamış olacaklardır.Çünkü bizler anı yaşarken hissettiklerimiz kadar süreçler sonuçlandığında hissettiklerimiz ile de huzura kavuşabilme yeteneğine sahibiz.