Heyecanlan, sen de ışığını yansıt, senin neyin eksik, sen de sesini duyur, mesajını yolla, nokia departmanından
29 Ekim 1923. Yeniden yeni bir millet olmanın tescili. Kendi ayakları üstünde doğrulmanın heyecanı. ‘Ulan burası benim, bizim, hepimizin’ diyen, ‘bizim burada kendi başımıza buyruk yaşamamız için öldü yakınlarımız’ diye düşünen insanların zamanı.Buralı, bu coğrafyalı olmanın nev-i şahsına münhasırlığında, bütün kepazelikleri ve iyilikleriyle, bilge doğan ama hep çocuk kalan türklerin, adam olma, kendisi olma, yeniden varolma yolunda bir teşebbüsüydü cumhuriyet.Bugün 80 yıl sonra, bu teşebbüsün başarıya ulaştığını ve yeni türkiye’nin kendi kaderine ve dünyaya etki edecek bir vaziyet kazandığını söyleyemem. Bunun böyle olmasının nedenlerini de tartışmak istemem. Kimileri mustafa kemal’in şahsını, kimileri rejimin yapısını, kimileri de iç ve dış mihrakların hain planlarını gerekçe gösterecektir. Bazıları ‘işler inönü zamanında bozuldu’ der, bazılarıysa 1950’deki demokrat iktidarına kadarki vaziyeti sever. İslam ve irticayı dillerine pelesenk edenler de var, bunları kullanarak konuşup yazanlar da. İkinci, üçüncü, beşinci cumhuriyetçiler veya kemalist şovmenler; hiç farketmez. Bunların tartışıp kavga etmesinden de bi b.. olmaz.Türkün varoluşu ancak yeni fetihlerle güvence altına alınabilir. Diğer türlü birbirimize baka baka kararmaya devam edecek ve birbirimizi yiyerek yokoluşa sürükleneceğiz. Ortadoğu taraflarını sağlama alıp, bir an evvel sol çaprazdan, pazarkule, kapıkule otoyolu üzerinden bastırmamız gerekmektedir. Yunan hatunlarını tohumlamalı, bulgar samanlıklarını seyran eylemeli ve macar ovalarında oturak alemleri düzenlemeliyiz.Tabii oralarda perişan olup çatalca’ya kadar çekilmek de var. Hatta büyük ihtimalle de böyle olacaktır. Olsun varsın. Yine de burada 80. yıl münasebetiyle yapılan ve diskolarda da çalınması planlanan ‘kemalim, kemaliim, izindeyiz şekerim’ adlı marşları dinlemek zorunda kalmaktan iyidir. Kanal D’deki zavallı popstar adayları, onlardan daha zavallı jüri üyeleri; hülya avşar kendilerine ilgi göstermediği için imza toplayıp ‘hülya avşar bulvarı’ yazısını söktüren yöre halkı; naomi’ye kızdığı için tv’ye çıkan ve hemşerilik beratını geri aldığını söyleyen bilmemnere milletvekili; köksüz olduğu gibi kültür üretimine bile gelmeyen otsu yapılar; kendini bilmez bir insan sürüsü… İşte 80 yılda yarattığımız her yaştan 70 milyon dallama.Tehdit ve fetih olmazsa yaşamamız mümkün değil. Osmanlı’nın gerilemesi, bence türkiye cumhuriyeti’yle devam etmiştir. Büzülüşümüz sürmektedir. Hal böyle olunca, kendi içimize kapandıkça, kendi kendimizi zehirliyoruz. Halbuki sağı solu ısırmamız ve zehrimizi dışarıya akıtmamız gerekmektedir.Eskiden büyük bir toplumsal şok dalgasının, bir savaşın ve devamındaki yıkımın türk milletine iyi geleceğini; sonrasındaki bir restorasyon dönemiyle durumları düzeltebileceğimizi düşünürdüm. Şu sıralar ise neo-turancı bir yaklaşım içerisinde iki alternatif görüyorum: 1. Yukarda bahsettiğim gibi, balkanlar’a doğru bir intihar saldırısı, bir anti-haçlı seferi başlatmak. 2. Ötüken civarındaki yaylaları çin hükümetinden 99 yıllığına kiralayarak, yeni bir yurt kurma ve toplu konut çalışmalarına başlamak.