Hazıladığım projeden uzun uzun bahsederken, senin kadar sosyalini görmedim, dedi. ve birden üzerimdeki örtüyü çekip aldı sanki bu söz.. çırılçıplak yalnız kaldım birden. sanki hızla bitmeyen bir boşluğa düştüm. nasıl olduysa bir cümleyle yıllardır kaçtığım yalnızlığımla yüzleştirdi beni.kabul edemedim. dosyaları toplayıp apar topar çıktım oradan. gözyaşlarım sel gibiydi. asansörde deli gibi, hıçkıra hıçkıra ağladım.caddede hızla yürüyor, ayaklarım birbirine çarpıyordu ve yanaklarımdan süzülen yaşları silmeye yetişemiyordum…. evet ben yalnızdım, hem de çok yalnız. yıllardır kendime ördüğüm ince koza bir sözle yarılmış içinden yalnızlığım çıkmıştı. yakalanmıştım.arabayla son sürat eve geldim. sessiz sessiz ağladım yol boyunca. diğer sürücülerin görmemesi için başımı yine dik tutup gözlüğümü taktım. zaman geçtikçe yine saklamaya başlamıştım yine içimi, duygularımı…duygu, duygular, duygularım… hepsi içimde demir bir ur gibi duruyordu ne çıkarmaya ne taşımaya gücüm vardı. toparlanamadım aslında, hala öyle.”kimse beni sevmiyor, ondan bu kadar çok çalışıyorum” dedim kendi kendime. sessiz evimdeki kocaman yastığa sarılıp ağlamaya başladım. bitmemişti, ağlama emrini vermiştim kendime. son bir kaç yıldır hiç ağlamamıştım.boynuna sarılıp huzur duyduğum sevgilimin yokluğu yastığı ıslatan gözyaşlarıma karıştı. omuzlarına değen saçlarının kokusunu doya doya kokladığım yastığa… aniden ayrılmıştık ve mıh gibi aklımdaydı sesi, nefesi. tatlı kahkahası, bana kitap okuması, muhteşem bedeni, kitaplarımız, küçük oğlu, minik hayallerimiz… hepsi biz ayrılınca yere saçılmıştı kırık dökük.yalanlarım çıkmıştı işte, ne güçlüydüm ne de kalender. aciz, korkak, zavallı ve yeniktim yalnızlığa.şimdi bu anlattığım bütün duygularım kucağımda,sesin kulağımda,yokluğuna dalıyorum…