“Televizyonda hangi dizileri takip ediyorsun” diye sorunca “Ben sadece Cnbc-e izliyorum” diyen hatırı sayılır sayıda insan var. “Mesela hangi diziyi” deyip ikinci soruya geçince duraksadı mesela bu sabit yanıtı verenlerden biri. Muhtemelen ikinci sorunun hiç gelmeyeceğini düşünerek. “Lost” dedi. “Başka” dedim. Kalakaldı. Oysa ki Lost, hiçbir zaman Cnbc-e’de yayınlanmadı…Kimseyi eleştirmek ya da küçümsemek bana düşmez, sadece onları anlamaya çalışıyorum. Bu tavrın altında yatan nehri görmek, bu davranışı biraz kurcalamak istiyorum. Aynı mevzunun edebiyat, sinema, müzik versiyonu da var elbet. Türk yazarları beğenmeyip, melodramın melodramı, çok satan, sığ yabancı yazarları okuyanlar hatta muhtemelen okumayıp sadece ellerinde gezdirenler (bir de böyle bir sosyal grup var, onlar kendi başlarına, başka bir yazıyı hak ediyor), Zeki Demirkubuz’u, Nuri Bilge Ceylan’ı tanımayıp içi boş Hollywood sinemasını göklere çıkaranlar. Türk müzisyenlere burun kıvırıp, sırf yabancı diye cascavlak, klişe dolu melodilere meyledenler.“Sadece Cnbc-e izlemek”
Elbette körü körüne bir milliyetçiliği savunmuyorum. İnsan hangi kültür ürününü kendine yakın buluyorsa onu izler, okur, takip eder. Yerli olmuş yabancı olmuş, fark etmez. Ama bu tavrın altında yatan başka sosyo-psikolojik meseleler var. Birey olarak hissettiğimiz ezikliği, toplumsal etiketlerle dolgulamaya çalışmak örneğin. Tek olarak ağırlığına yetinmediğimiz, ikna olamadığımız kimliklerimizi sosyolojik etiketlerle yamamak. Galatasaray’ı tutmak gibi. Kimi dini referanslar gibi. Tarkan hayranı olmak gibi. İşte böyle bir etiket. “Sadece Cnbc-e izlemek”. “Sırf yabancı müzik dinlemek”. “Hiçbir zaman yerli yazarları okumamak”. “Mütemadiyen yabancı film izlemek”. Bütün bunlar görünür görünmez iplerle havada asılıp duruyorlar. Kendimizi boşlukta duyumsadıkça tutuyoruz bu iplerden herhangi birini. Milliyetçilik yapmanın bir başka ucu. Nasıl sadece yerli ürünleri takip etmek insanı birçok pencereden, ışıktan, bakış açısından mahrum bırakacaksa, sadece yabancı ürünlerin peşinden koşmak da insanı köksüz bırakabilir, görüş açısının daralmasına sebep olabilir. Ki bu yanıtlar, bu cevaplar öyle göstermelik duruyor. Ayakları yere basmıyor.Bahsettiğim yanıtları duyduğum insanların neredeyse tamamı üniversite mezunu hatta yüksek lisans eğitimi görmüş insanlar. Eğitim seviyesi arttıkça yumurta kabuklarımızı beğenmiyor muyuz diye basit bir çıkarıma da gidilebilir belki ama tam olarak öyle düşünmüyorum. Muhabbet içinde yabancı yazar / yönetmenlerle birlikte Reha Erdem’in ya da Semih Kaplanoğlu’nun nefis filmlerinden söz edince ya da çok nitelikli, genç şair ve yazarlarımızın isimlerini yabancı muadilleriyle birlikte aynı cümlede kullanınca karşımdakinin gözlerinde bir bakış beliriyor: Yerini yadırgayan, iki toprak arasında kararsızlıktan suda kalmış; tedirginlikle birlikte karşısındakini küçümseyen bir bakış. Görünmeye, tüketmeye ithaf edilmiş, eleştirilmeye zerre tahammülü olmayan, yeni fikirlere kapanmış gitmiş, iklimsiz bir bakış.Yerli ürünlerde takip etmeye değer bir durum bulamayanlara inanmak mümkün görünmüyor. Yerli ürünlerin üzerine bastıkça mı yükseliyor insan? Bu çok ekşi ve içi boş bir tavır değil mi? Cnbc-e kanalında yayınlanan diziler ya da yabancı yazarlar, yönetmenler aynı kurgu oyunlarını, sinematografik unsurları, melodram hikayeleri kullanmıyor mu? Öyleyse “yabancı”ya karşı “yerli”yi aşağılayan bu gereksiz bakışlar niye?