Son kapıyı da kapatıp arkama bile bakmadan gitmek istiyorum. Hayatın her rengini kendine katan bu şehre siyah beyaz bakmak istemiyorum artık. Üsküdar’da kız kulesi efsanelerini, Beyoğlu’nda tramvayı, İstinye’de bir koy dolusu maviyi, Çamlıca’da o doyumsuz manzarayı, metrodaki kemancıyı, Çengelköy’de çınar altını, Salacak’taki kayıkçıyı; görmek bile istemiyorum! Son mektubunu okuyorum, göz pınarlarımın kurumalarını hiçe sayarcasına. Gözyaşım düşsün istiyorum bu şehrin taşına toprağına. Geceleri Maslak gökdelenlerinin üzerinde sevişircesine nispet yapan martı portrelerini gülen gözlerinle izle hep. Eminönü’ne giderken simit atmayı ihmal etme onlara. En yakın arkadaşının, aslında önüne koyulmuş en büyük tuzak olduğunu göz ardı etme sakın. Bana verdiğin sözlerin, en mutlu anlarında ve kahkahalarında seni yalnız bırakmamasını istiyorum. Söylediğin yalanların son hedefi ben olayım istiyorum. Kimseyi incitme artık, kendini incitme. Özün ve sözünle ikileme düşme istiyorum. Tutamayacağın sözleri verip de insanların gözünde yok olma istiyorum. Klişeleşmiş hislerini, kimseleri kıracak eylemlere dönüştürme lütfen… Büyüdün, çocuk değilsin; biraz kendine gel istiyorum. Beni, evladı gibi gören anneni yeni aşklarınla tanıştırıp üzmemeni istiyorum… Sahiden gidiyorum bu şehirden! Kendimi sahipsiz hissediyorum… Geceleri Dolmabahçe’ye çekip arabayı, içtiğimiz tavşan kanı çayların hatırına beni merak etme sakın! Bir günde 4 mevsim yaşattığın ruhumu asla unutama sakın… Doğduğun İzmir’e gavur diyenlere, büyüdüğün şehir Başkente ağız dolusu sövenlere de dişini göster ara sıra. Tıpkı bana gösterdiğin gibi! Kokun hep aynı kalsın. Kuaförünü değiştirme sakın, saçlarına ayrı bir anlam dolanmasın istiyorum. Benden başka ne varsa hep aynı kalsın istiyorum. Ben kendimi “biz” yerine koydukça, beni hiç edişin neden diye sorarcasına gidiyorum bu şehirden… Hadi acıya alıştırdın, tadını kaçırmışlığın neden diye merak edercesine gidiyorum bu şehirden… Gidiyorum, mutlu ol…