“Türküm, doğruyum, çalışkanım,Yasam; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.Ey Büyük Atatürk!Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.Varlığım Türk varlığına armağan olsun.Ne mutlu Türküm diyene!!!”
-Şimdi bunu da nereden çıkardın?diyeceksiniz. Yıllarca okulun ilk Pazartesileri anlamını hiç düşünmeden bu sözleri papagan gibi tekrarlamadık mı hepimiz? Dün uzunca bir sure bir kuyrukta beklerken kafamda çınladı durdu. O zaman bu tekerlemeyi sözcük sözcük ezberlediğimi ve de anlamını hiç irdelemediğimi farkettim.
Farkettim de ne oldu sanki…–Ne kuyruğu? diyeceksiniz, anlatayım. Avrupa ve İngiltere vizelerinden daha beter Amerikan Büyükelçilinden vize almak. Önce telefonla iş yapan bir firmadan kredi kartınızla ödeme yapıp randevu alıyorsunuz. Diyelim ki size Pazartesi günü, saat 09.00 randevusunu verdiler. Ondan sonra internette bir formu online doldurmanız gerekiyor. O formun 20 dakikada doldurulması gerekiyor, aksi taktirde cebelleşip duruyorsunuz formla. Hele kullandığınız programla uyuşum yoksa hele hele klavyeniz değiştirilmişse (I ve i lere dikkat!) uğraş babam uğraş…
Aslında bunlar işin en kolayı, sonrası yağmur altında elçilik önünde sıraya girip saatlerce beklemek. (Randevu almış bile olsanız-zaten aksi mümkün değil- dışarıda epey bekliyorsunuz, sonra içeri alınıyorsunuz. Koltuğunuzun altında bir klasör evrakla (çalıştığınız yerden yazılar, bordro kopyaları,kredi kartı, banka hesabı dökümleri, sosyal güvenlik kayıtları, sağlık sigortası poliçeleri, tapular, korkunç göründüğünüz biyometrik fotoğraflar vs. vs.) Bu kez içeride bir bariyerden geçiyorsunuz, birisi alıyor evraklarınızı inceliyor ve lutfederse nihayet bir salona alınıyorsunuz. 100 kişi filan bekliyor orada. Herkeste bir gerginlik, karşınızdaki levhada elektronik sıra numaraları. Bir saat filan bekledikten sonra numaranız yanıyor, bir görevlinin önüne geçiyorsunuz. Parmak izleriniz alınıyor. Neyse ki görevli kırıcı değil, hatta sempatik denebilir, bu işlemden snra tekrar yerinize geçiyorsunuz. Orada bir saat daha bekliyorsunuz. (Bu durumu hesaplayamadığınızdan randevlarınız kaçıyor, telefonunuza el konulduğundan kimseyi arayamıyorsunuz, bu arada affedersiniz gerginlikten tuvaletiniz bile geliyor ama sık dişini ve bekle!)
Nihayet sıra size geliyor, bir başka bankonun önündesiniz. Şimdi gelsin ahiret soruları. Eski vizeleriniz niçin farklı? Şimdi neden gideceksiniz? New York u çok mu seviyorsunuz? Size kim eşlik edecek? Evli misiniz? Çocuğunuz gelecek mi? Gelmeyecek mi? Neden? Çalıştığınız yerdeki pozisyonunuz nedir? Sizin yaptığınız işleri hiç izledik mi? Ufffff. Daha saymayayım… Benden beter durumda olanlar da vardı aslında. Saatler süren bekleme sırasına kulak misafir oldum. Bir İranlıya sorulan sorular akıl alacak gibi değildi. Bence görevli tamamen kendi merakını tatmin etmek için adamı sorduğu sorularla neredeyse sırat köprüsünden geçirmiş gibi oldu… Bu arada bir başka arkadaşım da birisinin mülakatına kulak misafiri olmuş, “hocaya mı gidiyorsun? diye tek bir soru sorup, “iyi öyleyse aldın vizeyi” demişler adamın birine. Tabii hocadan kasıt, Fethullah Hoca…
Orada kaldığım iki saat boyunca gerildim de gerildim. Bizim politikacıların, “Türkiye’yi nerelerdeeeeen nereye getirdik” söylemleri aklımdan geçip durdu. Çıkışta yine aynı tekerleme dolaşıyordu dilimde:
“Türküm, doğruyum, çalışkanım…”
(*) 1999 yılı Mart ayında sağlık sorunları nedeni ile Amerika Birleşik Devletleri’ne giden Fethullah Gülen, o tarihten bu yana ABD’nin Pensilvanya eyaletinde.
yorumlar
Adamlar istemiyo, gelmeyin artık diyo. Bence budur…
Bir de bu andımızı her pazartesi neden okurduk onu hiç anlayamamışımdır. Bir insan aynı konuda kaç kere yemin eder?Hekimler veya Avukatlar’ın yerine getirdikleri görev çok mu hafif ki, sadece mesleğe başladıklarında bir kez yeminlerini yapmaları yetiyor.
Her Pazartesi değil, her sabah söylüyorduk biz bunu. Üstelik de tam senin dediğin gibi, hiçbir zaman anlamını düşünmedim o yıllarda hayalicindegecti.
Doğru doğru her sabahtı tabii…
Türkiye’ye 128 ülke vize uyguluyor. Bizim bu ülkelere karşılıklılık uygulamamız ise şöyle, örneğin Amerikalı uçağa atlayıp Türkiye’ye geliyor ve havaalanında 1 dakikada pasaportuna vize damgası vuruluveriliyor. Buna İran da dahil…
sıkıysa amerikalının parmak izini alsınlar. hele iranlıya da vize yoksa pes
“Türküm, doğruyum, çalışkanım,Yasam; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.Ey Büyük Atatürk!Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.Varlığım Türk varlığına armağan olsun.Ne mutlu Türküm diyene!!!BU TEKERLEME GÜZEL HEM DE ÇOK GÜZEL. BUNDAN KOMPLEKS DUYMAMAK LAZIM
Hayat felsefem yazilmis yine..
bir de şöyle bir şey var.
Daha kuvvetli politikalara ihtiyacimiz var..
ben amerikan toplumunu çok ilginç buluyorum pbk. şunun şurasında 250 senelik bir geçmişleri ya var ya yok ama ayrılıklardan feyz almayı başarmışlar. zencizi beyazı, hispanic i, meksikalısı, italyanı, almanı amerikan milli marşını dinlerken gururla elini kalbine koyuyor, yeni vatandaş olacaklar ise yemin metnini okumaktan yüksünmüyor.biz ise neredeyse birbirimizin gözünü oyacağız… bunca yüzyıl aynı topraklarda yaşamışız oysa…
Bir Turk olarak parcalanma istegine karsiyim..Bu da en dogal hakkim..Her ulke ilk once kendi topragini dusunur..Benim ulkemin topraginda yasayacaklar da benim marsimi gururla soylemeli, cunku bu toprak uzerinde yasiyorlar..Problem bu..Bak bir vize icin bir Turke neler yapiliyor..Bunu yasayan bilir..
ben sana katılıyorum ama belki bazıları da şuna inanıyordur, mesela kürtler… kürt kimliği ya da pasaportu olsa avrupa onlara kucak açacak, ya a onlara vize uygulamayacak diye düşünüyorlardır büyük olasılıkla…ab’nin bölgeye desteği düşünülecek olursa bu beklenti normal…
bence boş bir beklenti.
Avrupa kendi cikarlarini dusundugu an anlayacaklar, yukselen yadsinamayacak bir irkcilik sozkonusu su an..
“Türküm, doğruyum, çalışkanım,Yasam; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.Ey Büyük Atatürk!Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.Varlığım Türk varlığına armağan olsun.Ne mutlu Türküm diyene!!!”
“Türküm, doğruyum, çalışkanım,Yasam; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.Ey Büyük Atatürk!Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim.Varlığım Türk varlığına armağan olsun.Ne mutlu Türküm diyene!!!”
nokta çobanım:)
he gurban.
bakın şimdi size şöyle bir önerim var. şu yukarıdaki resim var ya. onu ipek kumaşa basıp turban olarak kullandırtsınlar. ne dersiniz?kürtlere gelince. aynı tekerlemeyi kürdüm doğruyum çalışkanım diye söylesinler.işte size çözüm.
valla bunu başörtüsü olarak görsem nasıl olur? dur bakayım karar veremedim doğrusu. başka desen mi yok yani ille de türk bayrağına gönderme yapılacak örtünülürken?
kim derdiki böle böle şartlandırılan çocuklar ömür boyu tıravmadan kurtulamayacaklar. pavlov toprak istedi herhal, topraa bol ossun.
ben bu yazıyı çok farklı düşüncelere yazmıştım ama iş nereye dayandı.pavlov diyorsun ama köpeklerini eklememişsin, sadece çağrışım yapsın istemişsin!yanlış bunlar… demokratik liberal toplumlar bu kavgaları çoktan tarih öncesinde bıraktı.darısı bize.