Hacı Taşan
Hacı Taşan

Allı turnam bizim ele varırsanŞeker söyle kaymak söyle bal söyle…
Türkü severlerin çoğunun bildiği bir isim Hacı Taşan. Benim bu zat ile olmasa da bu isimle tanışıklığım çocukluk yıllarıma denk gelir. Oturma odasının en görkemli yerini kaplayan o zamanın popüler şimdilerin nostaljik radyoları sabah uyanır uyanmaz açılır, radyodan çalan türkülere, şarkılara mavi bir muhabbet kuşu tüm gücüyle eşlik ederdi.TRT radyoları türküleri anons ederken her daim o türküyü derleyeni ya da kaynak kişiyi anmadan geçmezdi. O yüzden sık sık duyduğumuz bir anonstu “ Sırada Hacı Taşan’dan alınan bir Keskin türküsü var”.
Severek dinlediğimiz türküleri kim derlemiş, kim toplamış umurumda olmadığından ancak şimdilerde hayatı ve eserlerimi dikkatimi çekti bu ustanın.Orta Anadolu Abdal-Aşiret müziğinin en önemli temsilcisi kabul edilen Hacı Taşan 1930 yılında Hacıali Obası’nda (Hacelobası) dünyaya gelir. Aslen Kırtıllar köyündendir. Büyük usta Neşet Ertaş’la aynı köyde doğmuş olması ilahi bir tevafuk olarak nitelendirilebilir. Bu garip ve fakir köyün halkı olan abdallar, çoğunlukla düğünlerde köçeklik yapar, saz çalıp türkü söyleyerek halkı eğlendirir.Kırtıllar köyü abdal mekânıdır ve abdallık da çoğu zaman karın doyurmaz. Ekmek parası derdi başı sarınca Muharrem Ertaş gibi Hacı Taşan’ın babası da köyü terk eder. Hacı Taşan’ın babası düğünlerde davul çalar. Anası ise türkülere ve bağlamaya sevdalı bir yürektir. İster ki dört oğlundan biri öğrensin bağlama çalmayı.Hacı Taşan’ın elinden tutan babası Muharrem Ertaş’a “eti senin kemiği benim” diyerek çırak verir oğlunu. O zamanların en etkili ve hızlı öğrenme yolu olan çıraklık serüveni böylece başlar Taşan için. Henüz 12 yaşındadır.Çıraklığın da ustalığın da en iyi öğrenildiği ve o dönemde abdalların varlık gösterebildiği tek mecra olan düğünlere giderler usta ve çırak yan yana. Çalarlar, söylerler, alkışlanırlar…

Hacı Taşan ustasının yanında öyle geliştirir ki kendini hem ana babası hem Muharrem Ertaş memnundur ondan. Askerlik vakti gelip çattığında artık bu mecrada, kendini bulunduğu çevreye çoktan kanıtlamıştır. Ustasının izinde ama asla taklit etmeden yaratır kendi tarzını.1950 yılında askere gitmek için ayrılır Keskin’den. İlk kez gittiği İstanbul’da vatani görevini Maçka’da yaparken özlemle anar memleketini, türküleri ve bağlamasını… Toprak kokan bir bozkırdan İstanbul’a doğru uzanan yol, ustanın yüreğinde bir ateş yakar. Anlar ki sesini daha geniş kitlelere ulaştırmak zorundadır.Vatani görevini bitirip ustasının yanı başında sazıyla sözüyle almıştır yerini Hacı Taşan. O sıralarda Muzaffer Sarısözen dönemin en çok dinlenen radyo programlarının başında gelen “Folklor Saati” adlı programı hazırlamaktadır. Yurdun bilinmeyen köşelerinde söylenen türküleri bulup çıkarmak ve mahalli sanatçıları dinleyicinin tanımasını sağlamaktır amacı. Tüm yurdu nerdeyse köy köy gezerken bir başka ilahi tesadüf karşılaştırır onları ve Muzaffer Sarısözen’in yolu Keskin’e düşer… Tüm bağlama ustalarını ve türkülü yürekleri toplar halkevine. Seslerini banda alır. Ankara radyosunda Hacı Taşan’ın sesi ve türküleri çok beğenilir dinleyici tarafından. Bu günden sonra Hacı Taşan sık sık gidip gelir Ankara radyosuna türkülerini söylemeye.

ilk plağı Allı Turnam
ilk plağı Allı Turnam

1970 yılı hem Hacı Taşan hem yörenin diğer sanatçıları için bir fırsat yılı olur. Büyük şehirlere seslerini duyurmayı başaran sanatçılar içinde hatta en önlerde Hacı Taşan da vardır. Bir yandan plaklara okumaya bir yandan da düğünlerde bağlama çalıp türkü söylemeye devam eder. Hacı taşan tüm ülkeye sesini duyurmayı başaran ilk mahalli sanatçı olur. Televizyon ve radyonun hayatımıza yerleşmesi ise bu mahalli sanatçıları tanımamıza, kasetlerine ulaşmamızı sağlarken onlar da şöhrete ve az da olsa paraya kavuşur.Radyoda Hacı Taşan’ın sesini ve türkülerini duyan Neşet Ertaş öyle imrenir ki ona, “ben de gidip radyoda okuyacağım türkülerimi” der ve Hacı Taşan’dan sonra Türkiye’nin tanıdığı ikinci mahalli sanatçı olur. Zaman zaman Muharrem Ertaş’ın oğlu ve çırağı karşılıklı türküler bile söylerler Ankara Radyosu’nda.Bir röportajında “Ankara’da Hacı Bey, sokakta Hacı Dede, Keskin’de Abdal Hacı derler bana” diye dertlenir.
Her ne kadar dönemin tüm elektronik ortamından yararlansa da hiçbir zaman bu günkü popçular kadar şöhret ve para sahibi olamaz Hacı Taşan. Rivayettir ki bir gün bir dostu kendisine: Yıllardır saz çalar türkü söylersin nerdeyse ölüp gideceksin seni hala kimse tanımıyor, der. Gülümser usta: Ben ölsem de Allı Turnam yüzyıllarca yaşayacak bu bana yeter, diye karşılık verir.Dediği gibi kim nerede “Allı Turnam” diyecek olsa, tüm yürekler türkü olur akar: Ah gülüm gülüm, kırıldı kolum…
Neşet Ertaş’ın teyzekızıyla evlenir. Yoksulluk abdalın çilesidir demiştik ya ne yapsa felek gülmez yüzüne. Ama abdalın hazinesi de sığınağı da türküdür. Dertlendikçe kadere, yoksulluğa, yüz vermeyen yare, alır eline tezenesini ve vurur sazın teline….Türkülere sevdalı yüreğini arada bir yoklar ölüm, arada bir tekler kalbi. Ölüm acısını söyler dili “Ankara’da yedim taze meyvayı, boşa çiğnemişim yalan dünyayı” derken…
Yaşam koşulları hiçbir zaman abdallığın dışında seyr etmeyen Hacı Taşan da diğer abdallar gibi erken çöker. Gece hayatı, içki ve uykusuzluk, yorgunluk, parasızlık derken 1983 yılında tam da bahara dönerken mevsim yüzünü, 9 Martta 53 yaşındayken vefat eder. Keskin ilçemizin Altınbaş mahalle mezarlığına defnedilir.

Hacı Taşan heykeli
Hacı Taşan heykeli

Ölümünden sonra heykeli dikilip her yıl adına anma törenleri düzenlense de o garip bir abdal olarak dünyaya gelmiş ve yine garip abdal olarak hayata gözlerini yummuştur.Eserlerini üç ana grupta toplar araştırmacılar:1-Türküler ve semahlar2-Halaylar ve oyun havaları3-Bozlaklar ve ağıtlar
Emek verdiği türküler saymakla bitmez ama en sık duyup dinlediğimiz türkülerden bazıları şunlar:Allı TurnamYüce Dağ Başında Yağan Kar İdimYaylalar İçinde Erzurum YaylaSürüler İçinde Sürmeli keklikGiden Ay Dutulur mu?Bugün Ayın IşığıMavilim Mavişelim
Ankara’da Yedim Taze Meyvayı ( TRT repertuarında kaynak kişi olarak Şemsi Yadsıman görünmesine rağmen)
Saygı ve rahmetle anıyoruz.