Her ülkenin kendine has bir sineması olmak zorundadır. Zorundadır diyorum, çünkü sinema kendi çağını ve çıktığı coğrafyayı yansıtan modern bir aynadır.Yeşilçam naifliğini bir kenara bırakırsak- ki bırakmamak gerektiğinin farkındayım- gerçek manada bir Türk sinemasından bahsedememizin temellerine bakmak gerekiyor. Neden bir Türk sineması yok? Niçin dünya genelinde Türk Sineması algısı ya çok zayıf ya da varolamadı? Soruların cevapları hayli derin… Sinema çağına tanıklık etmek için yaratılır, ancak bazı yerel sinemalar çağını resmederken başka coğrafyalardan beslenir ve temellerini çürük zeminler üstüne kurar. Çürük zemine oturan sinema anlayışı da er ya da geç çökecektir.Sinema kültür olarak yaşadığı dönemin aynasıdır ancak daha da önemlisi o çağın insanının aynasıdır.Disiplinli bir şekilde seyretmek ve seyirci kültürü çok eski çağlara dayanan spor müsabakalarından ve gösteri sanatlarından gelmektedir. Türk Sineması işte bu eski gösteri sanatlarını ele alarak kendine ve günümüze uyarlamalı buradan yeni bir estetik yaratmalıdır. Aksi halde yapılan diğer kültürlerin basit birer taklitlerinden öteye geçemeyecektir. Nitekim geçemiyor da. Duruma bu açıdan bakarsak eski Türk gösteri sanatlarına yaslanmak zorunluluğunu görürüz.İslam öncesi Türk sanatlarına ve İslam sonrası Türk sanatlarına değinen, çıkış noktasına Türk Tiyatrosunu ve halk danslarını koyan bir sinema aynayı kendine doğrultmuş demektir.Kendi kendine yabancı ve kendini başkalarının gözüyle gören sinemacı, insanını ve içinde bulunduğu kültürü şarkiyatçı okumalar üzerinden açıklamaya çalıştığı vakit bocalıyor, ortaya çorba gibi bir estetik anlayışı çıkıyor. Bu estetik anlayışı hem kendine benzemeye çalışan hem de batı kültürlerinin etkisiyle oluşturulan görsel malzeme ile birleşince, sonucun hüsranla bitmesi kaçınılmaz oluyor.O halde sinemacı tamamen yeni bir estetik ve görsel dil kurmak zorundadır, lakin bu görsel dilin temelleri kendi kültürü ve o kültürün ana dili olmalıdır.Unutmayalım ki, bu çağa bakmak için geçmiş çağların değerlerininden beslenmeliyiz.Köksüzleştirilmiş bir sinemanın başarı şansı yoktur ve kendine özgülüğü yakalaması imkansızdır. Türk söylencelerinin, efsanelerinin, destanlarının, resminin, müziğinin ve temsil sanatlarının farkına varamayan sinemacı, Türkiye’de Türk Sinemasından bahsedebilir mi?