Batıl inançlara inanmam. Ancak nedense Murphy Kanunları gibi olaylarda hep doğruluk bulurum.
Murphy Kanunu mu bilmem ama Amerikalılar’ın bir lafı vardır: “Trouble comes in threes” diye. Şerefsizim doğru. Olmaz bu kadar. Hep 3 yahu hep 3…
Mesela taze taze; 2 hafta evvel biraderi Kemer’e götürdüm. Mösyönün at yarışı var. Başıma kaldı. Zaten atı var ve hiç de görmedim hayvanı. 5 yaşında bir aygırmış. Neyse. Cumartesi dönerkene yolda herhalde bir tümseğe sert girdim tekerlek davlumbaza vurdu. Akşam evde parkettim bir ses. Fısss diye. Haydaaa lastik dedim. Lastiklerime Nitrojen (N2) basılı olduğundan yavaş iniyor, büyük molekül hesabı. Gece vakti koştum lastikçiye. Suda çevir çevir yok bişi. Bir bakarım ses arabadan gelir. Anlamadım. Ertesi gün yolda giderken klimayı açmama mukabil gerçekle karşılaştım. O ses klima gaz tüpünden geliyormuş. Haydaa dedim ve hazırlandım. 2 olay daha olacak kesin.
Çarşamba günü Bebek’te parkedecem sokağa. Herifler demir direk koymuş 40 cm falan boyu. Gördüm ama geri geri giderken ikinci bir direği düşünmedim. Güm diye koyduk tamponu. Haydaa dedim. Allahtan eksoz hizası koymuşum da bagaj kapağı sağlam kalmış.
İyicene tırstım. Meblağ büyüyor ne de olsa. Cumartesi sabahı İstanbul Üniversitesi’nde sınavım var. SPK Lisans Sınavı Ekonomi, Vergi Mevzuatı, falan filan. Sınav saati 0930. Ama annem babam durur mu? 0815 uyandım. Hesaba göre 15 dakka diş fırçala, def-i hacet, giyin şeklinde geçecek 0820de “hadi oğlum” diye tuvalet kapısına dikilmezler mi? Kavga kıyamet. Sinirle evden çıktım. Geç kalacağımı iddia ettikleri yere 0846 itibariyle intikal ettim. CUmartesi sabahı işte o saatte ne trafiği laflarımı aldırmamaışlardı.
Ha tabi bu arada yolda hınf, hınf giderken İÜ giriş kartı arıyordum Kafayı kaldırdım kırmızı ışık. Güm! Koydum bir Kartal’a. Bu da 3 işte. Sınav var diye uraşamadım kasko öder dedim. Herif ağlaştı. Tampon düşümüş üff en az 100 milyon dedi. hadi ordan git Sanayi’ye 5 milyona yaptır dedim. Abi kırıldı tampon dedi. Al 20lii git Fatih Tofaş servise tampon 20 milyon KDV dahil dedim. Şaşırdı. Sustu.
Hayır bir de bunalr benim hatam. Geçen sene gene bu aylarda Emirgân civarında taak diye arkadan kodu bir türk yapımı Civic. Benim tampon kırıldı. Civic dağıldı. Türk işçiliği dedim. Kadın tanıdık çıktı. Polis molis felan zabıt hallettik. 2 gün geçmedi Etiler’de dingil bi amca kavşakta bana yol vermemek için kaşı şeride dek geçti, sonra karşıdan araba geliyor diye kırdı ve bana önden koydu. Bir de utanmadan suçu bana attı. Amcayı şöyel bir hırpaladım. Şirket arabasıymış, zabıt tutcaz şirket sahibi geldi polisi kafaladı falan ustasına yolladı yaptırdım. Ama halen korku devam.
Bir akşam Unkapanı köprüsünden geçerken taak diye bir şeyin üstünden geçtim. Lastik patladı jant yamuldu. Bir bakarım yolda yosunlanmış paket kaldırım taşı. Öğrendim ki; gece balık tutan herifler oturmak için veya oltayı sabitlemek için bunları kullanır sonra suya falan atarlarmış. Bu taşı da yola atmış hayvanlar. Aha 3 işte. Dertler başladı mı 3lemeden bitmiyor.
Hep araba anlattık ama idare edin. Maddi zararı yüksek olunca zihinde kalıcı oluyor. Buna benzer üçlemelerinizi var mı?
yorumlar
Geçen sene hayatımın en kötü yazını geçirdim.. Ailemle aram kötüydü, iş yok, para yok, aşk yok ve üstüne çok sıcak…
Neyse ağustos falan, bir iş ilanı üzerine Erenköy’den kalktım taa Okmeydanı’na gittim..Parayı da geçtim psikoloik olarak birşeylerle uğraşmak zorundaydım, yoksa…. Neyse o sıcakta ve trafikte zor bela buldum iş yerini, nasıl iğrenç biryer anlatamam..Esas dumuru maaşta yaşadım 100 milyondu , prim falan var bir de, olsa ne olacaksa..Neyse ararız biz sizi dediler.. Acayip sinirlerim bozuldu, üniversite mezunu ol, MBA yap iş aradığın yerlere bak ya.. Neyse oradan çıkıp Taksim’e uğradım, bir şey alıp eve dönecektim..Ama dönemedim çünkü sadece ve sadece 10 dakika için parketmiş olduğum arabamı çekmişlerdi hem de arkamda parketmiş 10’larca araba olmasına rağmen.. Oradan çekilen arabaları genelde İnönü stad’ının oraya çekiyorlarmış, AKM’nin önünden başladım yürümeye..Bir de ufak ayrıntı vermeliyim; ayagımda ömrümde 2 kere falan giymiş oldugum topuklu ayakkabılar var ve kendimi iş kıyafetleri içinde tam anlamıyla iğrenç hissediyorum..Neyse, İnönü Stad’ının etrafında bir tur attıktan sonra arabamın önce kasımpaşa’da sonra dolapdere’de oldugunu söylediler..En sonunda buldum, ceza olarak 40 milyon ödedikten sonra eve doğru yola çıkmaya hazırdım ki, memurlardan biri ehliyet ve ruhsatımı istedi.. Ama ben onları aceleden evde unutmuştum!!!! Artık o kadar sinirlerim bozulmuştu ki, o otoparkta hüngür hüngür ağlamıştım, polisler de halime acıyıp arabamı vermişlerdi.. Eve giderken 1 şişe passiflora içtigimi hatırlıyorum.. benimki biraz 3leme değil 33leme oldu, idare edin artık 🙂 Bu arada şu 100 milyon verenler beni hiç aramadılar 🙂 Hay Allah’ım ya, ne gündü..
Benimle ilgisi yok.. 🙂
Bence bunları insan psikolojik olarak üçleme haline getiriyor. Aklınıza girmiş ya bir kere o üçleme hikayesi. İnsanın kendi yalanına sonunda kendiside inanması gibi birşey.
yok böyle maceralarım, bi kaç tane otostop macerası var sadece, o da konumuz deil. ama hatırladığım kadarıyla acaip bi hikaye de hafif’te vardı.
bozuk, üçleme yapıyorum “w” ye, dört yada beş tane oluyor. hmm.