Senden sonra çıktım dolaştım caddelerde daktır. İlaç gibi geldi senin geçmişimi ısıtıp ısıtıp önüme getirmenden sonra. Hayır ne bok var geçmişimde onu da anlamadım ama taktın ya kafaya bir kere . İnelim anasını satayım , çocukluğuma da inelim , veledliğime de inelim.Cadde güzeldi daktır. İçim açıldı. İnsanlar cıvıl cıvıl. Rengarenk giyinmişler, şortlar , sandaletler, karı-kocalar sevgililer el ele, kol kola. Bebekler pusetlerde alemi seyran etmekte. Hepsinin yüzünde kocaman bir tebessüm. Hiç derdi yok bunların anlaşılan. Hoş sana getirsek bunların hepsini de delirtirsin ama.Kıskandım hepsini itiraf ediyorum . Yaz bunu da kara kaplı defterine. Not al, aman atlama. Kıskandım ben şimdi yarın elimde silah hepsini tararım mararım neme gerek. Şimdiden not al ki, lazım olduğunda çocukluğuma inmeden bulabilesin sebebini.Heyecanla bekliyorum beni çepeçevre saracak o kadife sesinden dökülecek yeni incilerini, uzandığım kırmızı koltuğun renginden mi bilinmez heyecanım tavan yaptı.Eskiden hayallerim vardı. Hayallerim için yaşardım adeta. Ya da hayallerimde yaşardım acıyı da zevki de en doruk noktasında. Mutlu olurdum sanki hayallerimle. Gerçeğini yaşasam beni o kadar mutlu edemezdi hayalimdeki yaşantıların. Çünkü başrol de bendim hayalimde, senaristte, yönetmen de . Ben neyi nasıl , ne zaman istersem o şekilde olacaktı. Şimdi yok o eski hayallerim diyorum. Mümkün değil diyorsun. Mümkünse de ben bilmiyorum hayal nasıl yok olur ? Demek kaybetmedim onu ama kullanmıyorum öyle mi?Doğru diyorsun belki de ama ya hayal edecek hiçbir şeyim kalmamışsa artık neyi hayal etmeliyim?İçinde bulunduğum zorluğu aşmak için bir çözüm lazım bana . Önce odaklanıyorum sonra unutuyorum bunu. Sessiz , sakin bir ortamda. Beynime güçlü bir emir veriyorum böylece. Kral benim. İstersem beynime vereceğim emirle hastalığımı dahi iyileştirebilirim değil mi? Sana inanmak istiyorum. Hatta sana inanıyorum. Bugün daha da barışığım seninle. Çünkü dün çok yakın bir dostuma gittim aylar sonra . Bana sitem edip duruyordu. O gün evi ve ailemi terk etmeye karar verdiğim gündü. Belki sonsuza dek. Belki geçici olarak. Akşama kadar oyalandım işyerinde. Sonra çıktım aniden. Onu aradım. Mutlu oldu. Fırtına sonrası limana sığınmış sırılsıklam ıslak biriydim o an. Bana evini ve yüreğini açtı. Kendimden utandım. Aramadım, sormadım onu. Hatta terk ettim onu. Çıktım hayatından onun, kendimce rolüme son verdim. Ama o hiçbir şey olmamış gibi açtı bana kucağını. Sanki hep beni beklemiş. O kapıyı yeniden çaldığımda onu orda bıraktığım gibi bulacağımı beni yine sevgiyle karşılayacağını biliyordum. Ama korktum da. Sanki terk etmişti o evi. Açılmayacaktı kapı bana tekrar. Onu kaybetmiştim. Açıldı kapı ve bir çift kırmızı ayakkabı yine ayakkabılıkta. Tıpkı aylar öncesinde olduğu gibi. Beraber almıştık ikimizde aynısından. Aynı halı işte burada serili. Lavaboda ayağımı yıkadıktan sonra ıslak ayakla basınca kayıp düştüğüm ve gelip bana güldüğü, şaşkın bakışlarımı atlattıktan sonra benim de ona katıldığım o an, sanki bu halının altındaki fayansta sonsuzluğa ulaşmıştı. Her geldiğimde ordaydı o film ve başa sarıp izliyordum her geldiğimde hem de defalarca. İşte şu oda sehpaya çıkıp dans ettiğimiz yüksek müzik sesiyle, açık perdelerden bizi izleyen karşı komşuların şaşkın bakışları altında.Aldırmadığımız ne onlara ne başka şeye. Şu balkon çay demleyip içtiğimiz sokaktan geçenlere yorumlar yaptığımız. Şu kanepe sızıp kaldığım üstünde. Hepsini tekrar tekrar izlemek çok iyi geldi bana daktır ama senin izlettirdiklerini sevmiyorum ben .