O yıllarda başka bavul yoktu ki… Annesi günler öncesinden hazırlamaya başlamıştı bavulunu. İç çamaşırları, çoraplar, çarşıdan yeni alınmış beş kadar beyaz gömlek, kasabanın terzisine yünlü kumaştan diktirdikleri üç siyah pantolon… Başka ne mi vardı bavulda? Dört beş kalıp Hacı Şakir sabunu, iki küçük yüz havlusu, bir büyük hamam havlusu…Neyse işte, 60’lı yıllarda Erzincan’ın Ilıç’ından (*) kalkıp Ankara’nın Maarif Kolejine (**) yatılı okumaya gidecek erkek çocuğun yanına başka ne verilirdi ki?
Annesi günlerce ağlamış ama sonunda kadere razı olmuştu:-Ne yapalım? Hasretlik olacak ama okuyup adam olacak oğlum. Buralarda doğru düzgün okul mu var. Yüce allahım korusun benim ilk göz ağrımı…
Sonunda delikanlı br kasabalıya emanet edilip başkent Ankara’ya giden Şark Ekspresine daha doğrusu “kara tren”e bindirilmişti. Kasabanın küçük garında tenbih üstüne tenbihle:
Bak sakın ola ki yabancılarla konuşmayasın.
Bavuluna sahip çık, gözünü sakın ayırma ondan tamam mı? Bütün kış giyeceğin herşey onun içinde.
Yengenlere telgraf çektik, gelip seni gardan alacaklar. İşte bak büyük amcanın adı, adresi, telefonu burada yazılı.
Sonra kulağına fısıldamıştı babası:-Paranı çok dikkatli harca, annen o elli lirayı dağıtıp çeşitli yerlerine diktiği ceplere koydu süveterinin. Aman ha… Sakın çarçur etme. Okulda bütün masrafların karşılanacak zaten. Unutma sen bizim bankanın yatılı burslu talebesisin.
Tren hareket ettiğinde annesi babası ve küçük kardeşi gözden yitinceye kadar el sallamış sonra yerine oturmuştu. O anda dank! etmişti benliğine bir başınalığı, boğazına br düğüm oturmuş, gözüne biriken yaşları hapsetmek için sıkı sıkı yummuştu gözlerini.Saatler süren yolculuk Ankara Garında noktalanmış, trenden inip tahta bavulunu perona koymuş, üstüne oturup beklemeye başlamıştı. Trenden inen yüzlerce yolcu, onları karşılayanlar, kucaklaşıp sarılanlar, bağırış çağrış derken dakikalar, saatler geçmiş ama onu almaya gelen kimse olmamıştı.
Akşam karanlığı çökerken onu peronda bırakıp giden kasabalısı yeniden göründü:-Hayrola Çetin? Kimse gelmedi mi seni almaya evladım?
Çetin boynunu büküp öylece durmuştu. Kasabalı gelip bavulunu almış, Çetin’i elinden tutup garın çıkışına götürmüştü:
-Vallahi iyi ki içime bir kurt düştü de geri döndüm. Dedim, ya çocuğu almaya gelen olmazsa ne yapar bizim delikanlı koskoca Angara’da? Bak, seninle bir taksiye binelim büyük amcanların evine gidelim. Adres var değil mi sende?
Taksi onları Kocatepeye götürüp beş katlı bir apartmanın önünde bırakmıştı. Üçüncü katın balkonunda kucağında bebeği ile çok güzel bir kadın oturuyordu, bakakalmıştı Çetin ona. Sonra kadınla gözgöze geldiler, tatlılıkla gülümsedi kadın. Apartmanın 6 numaralı dairesinin zilini çaldığında anladı o güzel kadının yengesi olduğunu, kendini tanıttı, içeri buyur edildi:
Aaaa demek sensin. Ama telgraf filan gelmedi ki amcana. Bak çok üzüldüm şimdi… Ver şu bavulunu, hadi gir, gir içeri…
Profesör üniversitedeki odasının camından koyu gölgeli küçük ağaçlığa bakarken dalıp gitmişti…Kapısının vurulduğunu duydu:-Buyrun, girin…
Hocam, afedersiniz ben öğrenciniz Ahmet… Mezun oldum, size veda etmeye geldim… Yıllar boyu bana yaptığınız katkılar için çok teşekkür ederim. Taşralı olduğum için çok çekinmiştim, korkmuştum her şeyden. Siz beni o kadar iyi anladınız ki. Bana kanat kol gerdiniz hep.
E, ne yapacaksın şimdi?
Hocam önce babaevine, Ağrı’ya döneceğim. Sonra KPSS sınavlarına hazıranacağım, işte askerlik filan… Kısmet…
Delikanlı hocasının elini zorla öpüp, kapıyı çekip çıkmıştı … “Yıllardır elimi öpen kimse olmamıştı, kızım bile…” dedi profesör… Keyifle bir sigara yakıp, kitabının düzeltmelerine döndü yeniden.
(*)İli , Erzincan‘a bağlı 9 ilçeden biridir. … Bir ozanımız Ilıç’taki bir çeşme için; İliç’te bir çeşme var; Altından su ,üstünden zaman akar. demiştir. …
(**) Türkiye’nin İlk Özel Türk Okulu: TED Ankara Koleji, eski adıyla Ankara Maarif Koleji1930-1931 yılında eğitime açılmıştır.