Arkadaşlık ve dostluk gerçekten çok farklı şeylermiş diye düşündü .Dostluk belki çok daha ağır sorumluluklar yüklüyordu omuzlarına .Keşke arkadaş kalsaymışız diye düşündü.Ne güzel günler geçirmişlerdi beraber ta çocukluktan beri. İlkokula beraber gitmişlerdi. Aynı sırayı paylaştılar. Teneffüste yemeklerini paylaştılar. Eve gelip ödevlerini paylaştılar. Yarısını birisi yarısını diğeri yaptı. Sonra değiş tokuş.Lise çağına geldiler. Yine aynı lise, aynı sıra hatta aynı aşk. Günler geçti gitti , geldi üniversite yılları. Aynı üniversite, aynı fakulte, aynı sınıf. Gene ayrı gitmedi içtikleri su. Önce yurtta kaldılar bir müddet. Sonra eve çıktılar beraber. Beraber pişirdiler beraber yediler.Nilay’ın sevgilisi başka bölümdendi. Sık sık yemeğe gelirdi kızlara. Sevilay severdi Emre’ yi. İyi çocuktu . Mezuniyet günü gelip çatmıştı. Coşkuyla heyecanla mezun olmuştu Nilay da Sevilay da.Nilay ve Emre el ele geldiler bir gün. Evlenmeye karar vermişlerdi ve kararlarını en yakın arkadaşlarıyla , Sevilay ile paylaşıyorlardı ilk. Sevilay çok mutlu olmuştu. Kardeşi gibiydi Nilay onun belki daha da yakındı. Sarıldı ikisine de uzun uzun, sıkı sıkı.Daha dün gibi canlanmıştı her şey gözünün önünde. Halen çok seviyordu Nilay’ ı.Kardeşi gibi belki daha da çok seviyordu. Şimdi çocuğu da olmuştu Nilay ile Emre’ nin. Minik minik elleriyle devamlı gözlerini oğuşturan kapkara bir kız çocuğu.Sitem ediyordu uzun zamandır Nilay. Gelmiyorsun gitmiyorsun , aramaz sormaz oldun hayırsız diye . Bugün buluşacaklardı.Pierre Loti’nin tadı yoktu bugun. Ne anıları vardı oysa Nilayla buralarda. İşte tam bu masada çay içmişler , İstanbulu seyretmişlerdi doya doya. İşte şurdan inip kabirdekilere dualar yollamışlardı beraber. Ölünce de yan yana yatacak mıyız demişlerdi birbirlerine.İstanbul’un tadı yoktu bugun. İlk defa yıllardan sonra böyle tatsızdı. En kötü günlerinde bile bu kadar kaçmak istememişti bu şehirden.Aksine daha sıkı sarılmıştı bırakmak istemezcesine. Nilay vardı hep yanında o zorlu günlerde. Teselli etmişti onu annesinin öldüğü gün. Sarılmıştı sıkıca ve ben varım yanında. Kardeş değil miyiz biz acımız aynı demişti.İstanbul bugun hüngür hüngür ağlamaya hazır çocuk gibiydi. Esiyordu , gürlüyordu ama çıkaramıyordu bağrındakileri. Kapkara olmuştu bulutlar , anlaşılan o ki yağmur vaktiydi.Nilay’ ı bekliyordu halen. Erken gelmişti aslında. Belki sorguluyordu kararlarını belki hazırlıyordu kendini yağmur vaktine .Söz vermeseydi Nilay’a gene de söyler miydi acaba? Bilmiyordu bu sorunun cevabını. Ne vardı beni sıkıştırıp ille de yemin ettirecek diyordu , kızıyordu içinden Nilay’ a.Pierre Loti’ de oturdukları bir gün söz almıştı Nilay ondan. Konuşma dönüp dolaşıp aldatmaya gelmişti. Sevilay ben söyleyemem görsem de aldatanı. Kıramam arkadaşlarımı dedi. Nilay hararetle söylenmesi gerektiğini savunuyordu. Sevilay’ dan söz almıştı. Eğer bir gün aldatılırsa ve Sevilay bunu anlarsa söyleyecekti en yakın dostuna aldatıldığını.Nasıl söyleyecekti biricik dostuna bunu? Nasıl kıracaktı onun nazenin kalbini. Ürperdiğini hissetti bunları düşünürken.Nilay geldi ve sarıldı uzun uzun ona. Taş gibiydi Sevilay.Hareketsizdi , tepkisiz. Ne diyeceğini bilemedi. Kalakaldı öylece. Ah ne olurdu söz verdirmeseydin dedi içinden. Sonra yalanına kendisinin de inanmadığını fark etti. Ah nolurdu sevmeseydik birbirimizi Emre dedi.İstanbul ağlamaya başladı. Belki dostuna kazık atan hainin yaptığına , belki şahit olduğuna buna. Ağlıyordu hüngür hüngür, çıkarıyordu bağrındakileri bir bir.Şimdi bir dost olarak mı söyleyecekti bunu ona, yoksa aldatan bir hain olarak mı en yakın dostuna aldatıldığını?