…günler ayları,aylar yılları kovalarken; yaşadı,olgunlaştı,yoruldu,tükendi ama hiç yaşlanmadı……gözlerini kapadı sonsuz bir uykuya dalmak istiyordu,çürümek yok olmak için……gözlerini açtı zamanın çok gerisinden günümüze dönecekti…”Dylia Dylia Dylia Dylia” kulağında hala,hala o tatlı fısıltı tek gördüğü efendisinin anlık hayaliydi;yüzü zihninde, karanlık ve bulanıktı artık…Önceleri insan gibi yaşamaya çalıştı,normal olmaya zorladı kendini hala iyi/kötü kahraman arasında bocalıyordu,kötülük kolay iyilikse ustalık istiyordu,aslında kötülük ustalık iyilik kolay gözüküyordu…İlk deneme…Her istediğini yapabilecek kudretteydi,ama bir planı olmalıydı,gücü ve enerjisi sınırsızken ne yapacağı ne olacağı konusunda fikri yoktu.Bir üniversitenin felsefe bölümünden mezun oldu,derece ile.Düşünceleri ve saplantısı değişmesede,öğrendiği şeyler tüm o filozofiler ona anlık huzur veriyor,evrende efendisi gibi anlamlandıramadığı birçok şeyin olduğunu bilmek kendi sonsuz yalnızlığının da türlü soru işaretleriyle bir şekilde anlaşılabilir ve paylaşılabilir olduğunu düşündürüyordu.Aklı mı kttı ?,cevaplayamadığı onca soru beynine hücum ediyordu,karmakarışık bir denklemdi hayat pek çok bilinmeyeni pek çok değişkeni vardı,hesaba muhasebeye başladı…Bir sigorta şirketinde işe girdi sınavlara tabi tutuldu kazandı,hayat sigortası uzmanı oldu.İnsanlara kazayı,belayı çok rahat anlatıyordu ancak ölüm teminatını anlatırken en olmayacak yerde bir gülümseme alıyordu onu.İnsanların gözlerinin içine bakarak onları etkisi altına alabilir satış patlamaları da yaratabilirdi ancak iyilik savaşçısıydı artık kendince zor yoldaydı hem o kadar da dikkat çekemezdi,hani bazen insan denen yaratığın soyunu kurutmak istemesine ramak kalıyordu ancak sonsuz yaşamında sonsuz da sabrı olmalıydı…(Bir dahaki macerası kesinlikle bir Zen Ustasıyla geçecekti….)Ey insan! rahat dur,sakin ol,para denen şey ne kadarda kıymetli olmuş,saçmalama ne para biriktireceksin hayatını yaşa;ye,iç,eğlen köpek gibi çalışıyorsan tasarruf neyine,ancak muhakkak bu dünyaya tohumunu bırak sen ölürsen o daha da refahlı yaşayacak,imzala şu poliçeyi bak keyfine aman ha primlerini öde bir de sakın aşık olma…Dylia kafasındaki sistemin elbet çökeceğini biliyordu ama kendince iyilik savaşçısıydı artık…Mirasyedi ”Kumar” 50 yaşlarında yapayalnız kimsesiz hayatta hiç yüzü gülmemiş, bitik bir adamdı, batasıca serveti hiç bir işine yaramamıştı,evlenmemiş,çocuğu olmamıştı ama domuz gibi sağlıklıydı herşeyden önce tembeldi ama Dylia’nın en sevdiği müşterilerinden biriydi,ayrıca emrinde binlerce çalışanı ve işçisi olan bir sanayi deviydi…Buna karşılık işçi ve çalışanlarını köle gibi çalıştırıyor çok düşük ücretler veriyordu,hatta yasadışı işçiler çalıştırıyordu…Dylia bol sıfırlı teminatı olan bir poliçeyi lehdarı UNICEF’i göstermesine ön ayak olarak (aslında biraz telkinde bulunmuştu ) Kumar’a imzalattı.Bu adam bir pislikti ve daha fazla yaşamasına gerek yoktu,abartırsak ne kendine ne dünyaya bir faydası vardı,bugüne kadar(!) Dylia bu paranın çocuklara ulaşmasına kimsenin engel olmamasını sağlayacaktı…Ama hemen ölemezdi bu şüphe uyandırırdı.Sonrasında bu ve buna benzer birsürü müşteri kattı portföyüne Dylia.4 yıl sonra şubatın 24’ü cuma gecesi Kumar ansızın kalp krizi geçirdi…Geçen zamanda kötülük yapmak için kalbini epey yormuş sonunda pili tüketmişti……Yüksek bir binanın tepesinde Dylia evrene yaptığı muhasebenin tutup tutmadığının hesabını sorar gibiydi,havaya anlamsız bakışlar atarken gözlerini kapayıp kurtarılmasına sebep olduğu onca küçük çocuğu düşünmeye başladı,o boncuk boncuk gözlerin gülümseyen gamzelerle dolu minicik yanakların o tatlı pembeliği başını döndürüyor,sarhoş ediyordu onu…Gözleri yaşla dolu gökyüzünü seyrederken Kumar gibi bir asalağın kendi iradesiyle hayır işlemesini sağlamıştı,domuz o kadar inatçıydı ki hayatta iken kimselere bağış yapmıyordu işte…’Dylia’ dedi kendi kendine ne muhasebesi ne hesabı ne sistemi ne iyiliği ‘bunlardan sana ne’???7 yıldır şapşal bir sokak satıcısı gibi zengin avında gezdin durdun,iyilik iyi de eee,efendin nerede ?Buhulu gözlerini hafif kıstı,bir silüet bir gölge hayal etmeye çalıştı ayaklarına kapanıp bir daha gitmemesi için yalvarabileceği…hafif bir rüzgar esti yanağını okşadı…”Dylia,Dylia,Dylia,Dylia”…