Kendi yağmurunda ıslanır şehirYüzüm kendi yağmurunda yıkanır..Her aşk kendine büyüktürVe her ayrılık kendi yalnızlığını tanır…Gel..desen, yalınayakKızgın sahralardan, harlı yollardan geçerek gelirdim sana…Gel! DesenDüşmekten korkmadan,Kırık kanatlarımla, uçarak gelirdim sana…Yüreğimde bin kamyon yükü sevdaUykusuz gecelerimi nevbetlere devredipYıldızlardan sızan bir ziya gibiİcabet ederdim çağrınaOysa ne “gel” dedin ne de geldin.Ey hüznümü umuduna çözdüğüm sevda!Kaybetmek bulanlara mahsusturBen seni hiç bulmadım ki….Hasretin kıldan ince bir kılıç gibiBölerken uykularımı,Çağıramadım seni…Yokluğun Azrail gibi dikilirken başucumdaCan teslim ettim yalnızlığa…Hani canan değil candım?Duyuramadım sesimi sana…İhanetin kementi sıktıkça boğazımıBir nefes kadar muhtaçtım sana.Gelmezsen ölürüm sandımAma “gel” diyemedim sanaBu mu sevda?Şimdi gel, kara kaplı bir defterinGörülecek son hesabı gibi…Şimdi gel, toprağa gömülmüş bir aşkınBedenine verilecek can suyu gibi…Gel, gel bir akrep çaresizliğiyleZehirlemek üzereyim kendimi….

Şimdi gel, en can alıcı sözlerini sür namluyaŞimdi gel, gecenin en karanlık yerindenBir baykuş uğursuzluğuyla.Şimdi gel, görülmesi ertelenmiş bir davanınMasum sanığı pozlarında…İntihara sürgün ettiğin sevdamıKurşuna dizip gömüyorum toprağaGel, bir mezar taşı gibi dikil başucumda…Gel, sensizliğin en sessiz harfine göm beni,Sevmek anlatmayı bilenlerin marifetiBen bir sukuta yenilip hiç konuşamadım ki….Kendi yağmurunda ıslanır şehirYüzüm kendi yağmurunda yıkanır,Her aşk kendini büyük sanırVe her ayrılık kendi yalnızlığını taşır…Mutlu aşk yoktur, mutlu ayrılık vardırArtık gelme! Çağırmıyorum seni…Ey hüznümü umuduna çözdüğüm sevda“Sevmek düşmeden uçmayı bilenlerin marifeti”….