Seninle gecen bir omur gibi olmali her an,.. kokunu boynundan alip icime saklamali, hasir sapkanin altindan parlamali gozlerin… Seni biraz daha koklamali giderken buralardan, donusu olmayan bu yolculugun oncesi.. elin elimdeyken, burnum yanaklarinda dolasir ya,.. iste o an, iste o an… bir daha yutkunuyorum, bir daha yanaklarim islaniyor.. yuksek kaldirimlardan tas duvarlara kosarken birlikte neler vardi hayallerimizde,.. bir anda yagmur yagacak, islanacaktik,.. sarilirsak sirtimiz islanacakti sadece.. donme dolabin tepesinde kaldigimiz gun gibi gorecek miyim seni, o gunes guzelligini, gozlerini… o kadar uzaktasin ki bana, bedeninle yanyana gelsek, taniyamam seni, tanimazsin beni. buz gibiyim bu aksam da.. gel lutfen,.. burnumu hissetmiyorum artik…
yorumlar
beni niye hiç yontmadın nie ben böle cümleler yazamıyorum ?
” Seninle geçen bir ömür gibi olmalı hayat,
kokumu boynumdan alıp içine çekerken gözbebeklerinde büyüdüğümü hissetmeliyim, bulutlardaki yağmurlar kadar dolu hissetmeliyim, seni sarmak geçmeli içimden, burnun yanaklarımda dolaşırken ellerinin sıcaklığı da herşeyden daha güzel kokmalı, geliyorum, bir daha gitmemek üzere ”
gibi bir cevabı hakeden bir yazı, gelmesi dileğiyle…
not : “konu” neden “oyun” ?
dağıldım..
Seni versinler ellere, beni vursunlar; sana sevdanın yolları, bana kurşunlar.
de beni bu kadar sevsin dedirtmek kolay değildir bu kadar ama…