pikniğe gidecektik.dershaneyle. saat sekizde dershane önünde olmalıydık. sekiz buçukta oradaydım. biliyordum, dokuzdan önce çıkamazdık. dokuz buçukta yola çıktık.çıkmadan evvel votka ve vişne almıştık. servislere kurulduktan sonra hocaların çantalarımızı arayacağını öğrendik. şoförü panikle aşağı indirip bagajlardaki çantalarımızı istedik. sonunda, votkayı gömleğime sarıp yanıma almış oldum. bir saat sonra mola verdiğimizde, herkes markete bir şeyler almaya giderken, biz çeşmenin arkasındaki kuytu köşede votka ile vişneyi karıştırıyorduk. birer yudum siftah edip geri döndük.ormanlık yol yarım saat sürdü. konaklayacağımız yerde mahşer kalabalığı vardı. serilmeye tek elverişli yer olan tuvaletin on metre ötesi merkez üssümüzdü artık. herkes hazırladığı yiyecekleri çıkardı. bu faaliyeti anneme son anda iletmemden kaynaklanan tartışmamızı yad ederken, bir saat geçmişti bile. iki paket sigara almıştık. biri tükenmişti. saat başına bir paket düşüyor olması birden hepimizi endişelendirdi. biz de kafamızı başka şeylere yormaya karar verdik.coşku ince ince belirginleşiyordu. toplar çıktı ortaya. basketbol, voleybol ve futbol karışımı bir oyun oynadık çoğunlukta olan ortaokul öğrencileriyle. biraz sonra, etrafı keşfetmenin iyi bir fikir olduğunda birleştik. inerken çok zorlanacağımız tepelere çıktık. vokta-vişnelerimizi orada içtik. çişimizi de oraya yaptık. çakır keyif bünyelerimiz, kendini dağa bayıra bıraktı. baraja gittik. yorulduk. beyinsiz organizmaları taklit edercesine, hiçbir amaca yönelik olmayan duvar tırmanışlarımız ile dere yürüyüşlerimiz nihayetinde karargaha geri döndük.akşam oldu. servislere geri bindik. sanki hacmimizin arttığı hususunda hemfikir olduk. hepimize en eğlenceli geçen kısım son bir saat gelmişti. zaten hep öyle olmaz mıydı? sigaralarımız biteli epey zaman geçmişti. başlarımıza girmeye yüz tutan ağrıları, minibüslerde dinlediğimiz arabesk şarkılarla geciktirmeye çalıştık. tuhaf bir şekilde başarılı olduk. hatta bu şarkılardan zevk aldık. hep bir ağızdan eşlik ettiğimiz, alkış ile tempo tuttuğumuz aşamalardan geçtik.dershane önüne geri dönünce, kendimize yeniden geldik. herkes vedalaştı. ortaokuldan arkadaşlar edinmemiz ilginç bir deneyimdi. sonra benim canım bira istedi. yakınlardaki bir parka çömdük. günün kritiğini birbirimizle paylaştık. pikniğin coşkusuyla almış olduğumuz yedi göller’de kamp yapma fikrini, o anki heyecana yorduk. şikayetçi olduğumuz en önemli ortak nokta, dershanenin kantincisiydi. hal ve tavırlarından hiçbirimiz hoşnut olmamıştık ve evet, onu dövmek için bir tarih belirlemeliydik.derken evlere süzüldük. gerçekten bitkindim. ertesi gün okul olmamasına rağmen erken yattım. ve sabah, yine aynı şey olmuştu. okul yoktu, ben erkenden uyanmıştım. kalkıp dünden kalan tavuğu yedim. biraz televizyon seyrettim. bir çocuk programı epey ilgimi çekti, ona takıldım. sonra bakkala gidip gazete ve jelibon aldım. kadıncağız, hesap makinesindeki uzun uğraşlarının ardından bana ödemem gereken ücreti söyledi. eve dönünce biraz müzik dinledim. bilgisayarda önceden girmiş olduğum porno sitelere ‘offline’ olarak göz attım. bir soru takıldı aklıma, acaba “şu son iki günü anlat” deseler ne cevap verirdim ben? böyle bir olası soru karşısında sıkıntı yaşamamak için bu yazıyı yazdım.bugünün yazısını yarına bırakmayan, çok zamane biriyim.