www.kafehaber.com/?mxz=KA&kid=118
Sanat eserlerinde anlatılacak şeyden çok anlatım biçimi önemlidir. Çünkü biçim anlatılacak olan konuyu, felsefeyi, mesajı okuyucuya ulaştırmada en önemli vasıtadır.Romancı eseri ortaya koyarken anlatmak istediklerini en etkili biçimde okura sunabilmek için bir takım anlatım tekniklerine başvurur. Bu teknikleri yalnızca yazarın bilmesi yeterli olmaz. Okurun da bundan haberdar olması gerekir ki yazarın ne yapmaya çalıştığını kavrayabilsin. Anlatım tekniklerini bilmeyen bir okur yeterince sağlam bir okuma elde edemez ya da çoğu zaman okuduğumu anlamıyorum hissiyle kafası karışır. Günümüz romanları eskiye oranla çok daha karmaşık bir yapı barındırır. Ancak anlatım teknikleri romandan çekip çıkarılacak olsak geride ya bir psikoloji ya bir sosyoloji ya da salt bir tarih kitabı kalırdı. Bu nedenle bilinç akımı tekniğinden başlayarak anlatım tekniklerine değinmek istedim. Bilinç akımı esasında psikoloji biliminin romana bir armağanıdır. Önceleri psikolojiye ait bir terim olup roman sanatının gelişimiyle yazıya intikal etmiştir.Bilhassa insanı ve iç dünyasını ele alan eserlerde ya da psikolojik romanlarda insanı en doğal haliyle karşımıza çıkarmayı planlayan romancı bilinç akımı tekniğine sık sık başvurur. Peki, nedir bilinç akımı ya da bilinç akışı? Bilinç akımı roman kahramanının zihninden geçenlerin aralıksız, seri halde bir iç konuşma şeklinde okura verilmesidir. Bu teknik kahramanın kafasından geçenleri okurun adeta izlemesini sağlar. Hiçbir gramer kuralı sentaks, yapı vs. gözetmez. Yazar, bu tekniğin kullanıldığı yerlerde imla bile gerek duymadan hiçbir noktalama yapmadan akış buyunca ahengi bölmeden, kahramanın zihnini ortaya döker. Bu uygulamanın en kapsamlı ve ilk kabul edilebilecek örneğini Joyce’un Ulysses romanında kullanılmıştır. Yazar 45 sayfalık bir bölümde bilinç akışı tekniğini kullanırken hiçbir noktalamaya yer vermez. Çünkü zihnin imlası yoktur.
Bilinç akımı romanın niteliğini etkileyen en önemli tekniklerden biridir. Bu tekniğin kullanıldığı romanlarda psikolojik bir derinlik mutlaka vardır ve kahramanın ne yaptığından çok ne düşündüğü vurgulanır.Bilinçaltından geçenlerin yazıya aktarılması özel bir dil kullanmayı gerektirir. Bu nedenle de çoğu zaman kendi kendimize ne denmek istiyor? Gibi sorular sormamız kaçınılmazdır. Ancak eline bir kâğıt ve kalem alan okur sadece zihninden geçenleri, üzerinde durup düşünmeden yazıya dökecek olursa yazarın yaptığına yakın bir deneyim elde etmiş olacaktır.Bilinç akımının psikolojik bir boyutu olduğunu söylemiştik. Bu nedenle zihinden anlık geçen düşünceler ya da kelimeler çoğu zaman bir imaj ya da sembolün ardına saklanmış olarak da ortaya çıkar. Bu semboller ise romanda daha evvelden anlatılmış bazı konuların zihinde yeni bir şekle bürünmesinden başka bir şey değildir.Dünya ve Türk edebiyatında sıkça kullanılan bu teknik özellikle post-modern romanda daha dikkat çekici bir boyuta ulaşır. Tolstoy-T. Mann-Proust-Faulkner-Joyce-V. Woolf gibi romancılarda en fazla kullanılan tekniklerden biri olmuştur. Türk edebiyatında ise Oğuz Atay- Tutunamayanlar, Peyami Safa- Matmazel Noraliya’nın Koltuğu, Adalet Ağaoğlu- Romantik Bir Viyana Yazı örnek verilebilir.
Konunun daha anlaşılır olması bakımından Romantik Viyana Yazı’ndan kısa bir bilinç akımı paylaşalım:“…E peki küvet boş mu temiz mi ip orada mı yoksa başka yere gitti mi lafa bak uçak kaçtı olur mu taksi parası yok diye dönmüş geri hani ne oldu komşu havaalanındaydı hani ben sana söyledim bunlar çekmez yolun altında silkeleyiverirler dedim şimdi yeni bir bilet alması gerekecekmiş Bülent’in plak sabun paralarını da çaldırdım artık siz ödersiniz değil mi Hoca somon füme seviyor boş ver bir duş alırım sonra…”
yorumlar
Benim bir yazıyı anlayamayışımdan bir makale çıkmış diye üstüme alınayım mı kahvekokusu :))))Anlatım tekniklerini gerçekten bilen okuyucuya anlatmak mı, yoksa tekniğiyle bir şey bilmeyen okuyucuya anlatabilmek mi daha büyük başarıdır bence burası tartışılır.Üstadlar bana kızacak ama bu bilinç akışı tekniği bende öyle “off ne büyük ustalık” , “vay be ne yazmış muhteşem” , “off yazara bak uçmuş, kaçmış” gibisinden hayranlık bir yana, teknik olarak gerekliliğini ispat edecek bir etki bile yaratamadı.Bilincin yazıya dönüşürken daha bilinçli aktığı, yazarını sade ve çarpıcı anlatımıyla ustalaştıran teknikleri tercih ettiğimi söylüyor, saygılarımı sunuyorum.
şimdi Joyce deyince sayın @untouchable zen’in fikrini almak isterdim. zira Ulysses’yi okuduğunu sanırım bir yerlerde bahsetmişti. “bir okur olarak bu teknikte yazılmış bir romanda nelerle karşılaştı ve imlasız bir düzende baştan sona nasıl bir serüvene atıldı?”, diye meraklandım.öte yandan okullarda bu tekniklerin okutulup okutulmadığını da merak ettim. zira okurun her kitabı aynı yaklaşımda okumaya çalışması onu bazen tekniğine yabancı olunca kitaptan soğutabilir belki. kimbilir?
ayrıca teşekkürler @kahvekokusu, bugün yeni birşey öğrendim. bu yazının devamında gelecek teknikler konusunda belki sadece başlıklarını bizimle paylaşabilir misin? yani topluca söz edersek “kaç çeşit teknik varmış?” diye merak ettim. bugün ne çok şeyi merak ettim yahu 🙂
colpadan anlatım tekniğini bilmeyen okuyucuya derdini anlatmayı önemsemez yazar. o sadece tekniği canın çektiği paşa gönlünün dilediği gibi yapar anlaşılıp anlaşılmama kaygısı gütmez.böyle bir kaygı taşıyacak olsa yazamaz zaten. bir yazarın dur şu tekniği kullanayım hadi sıra şunda dediğini sanmam.o zaman iş okura düşer.eseri anlamak için yazarın ne yaptığını anlamak zorunlu hale gelir.zannımca bu teknik birileri ooo bravo yazar ne güzel kullanmış, helal diye alkışlasın diye değil salt zihinden geçenlerin neler olduğunu bilmemezi sağlamaya yöneliktir.sonuç olarak senin ya da benim tekniği tartışma lüksümüz yok. ben yazara teşekkürü borç biliyorum.aydınlatıcı bir yazı olmuş.
Ben tam tersini düşünüyorum Kralchıplak. Yazarın en çok önemsediği şey okuyucuya derdini anlatmaktır. Kimse okuyup anlamayacaksa niçin yazıyor? Yazdıklarını toplayınca bir anlam bütünlüğüne ulaşılamıyorsa yazarın başarısından söz etmek mümkün mü? Yazar, anlatmak isteği şeyleri kağıda dökerken elbetteki nasıl aktaracağını düşünecek. Teknik seçmez olur mu hiç? Siz bir yazıyı okuduktan sonra, beğendim veya beğenmedim, ilgimi çekdi veya çekmedi, sürükleyiciydi veya değildi, güzeldi veya sıkıcıydı gibi değerlendirmeleri kendi kriterlerinize göre nasıl yapıyorsanız, iyi yazarda bunları gözeterek yazısını oluşturuyor. Siz zannediyormusunuz ki bir yazar en doğal haliyle rastgele yazdı çizdi ve sizde off süper yazmış dediniz. Yok yani böyle bir fantezi. Sadece yazı için geçerli değil bu. Film olsun, müzik olsun her türlü eserde beğeni duygusunu tatmin edecek öğeleri kullanarak o sanatı tüketen insanlara ulaştırma çabası vardır.Öyle aklına geleni yaz çiz, ondan sonra da hadi bakalım okuyucu anlasın, işin içinden çıksın demek fazlaca kolaycılık olur.
bu konuda @colpadan haklı galiba @kral. okurunu kaybetme kaygısı iyi birşey olmasa gerek.
colpadan, pilli pati savunduğunuz şey çok komik hatta komik ötesi. yazar asla okuyucuyu için yazmaz temel hedefi tatmindir.anlatmak istediği şeyi bile seçmaden bir ilhamı bir tek sözden doğurup koskoca roman çıkaran yazarlar var. arştırın elif şaka nasıl yazıyor. teknik ya da üslup ya da romanaın yapısıyla ilgili en küçük bir şey düşünmeme düşünürsem yazamam diyor kadın.hadi bunu geçelim bu teknikler ya bilinça akışı ya başka bir şey bunun adını koyanda yazar değil edebiyat araştırmacaıları ve eleştirmenler adlandırır bu teknikleri. yazar yalnızca yazmaya odaklanır. aksi takdirde tek cümle dahi yazamaz.
elif şafak olacaktı yanlış yazmışım.
pillipati DiYOR Kİ:öte yandan okullarda bu tekniklerin okutulup okutulmadığını da merak ettim. zira okurun her kitabı aynı yaklaşımda okumaya çalışması onu bazen tekniğine yabancı olunca kitaptan soğutabilir belki. kimbilir?liselerde okutulmuyordur sanırım.ancak edebiyat eleştirmenlerin ya da araştırmacılaırının bileceği konular bunlar.kitaptan soğumaya gelince ben kaç kitabı ne diyor bu yazar diye bıraktım tahmin edemezsiniz. ta ki araştırıp öğrenene kadar. üstelik adalet ağaoğlu gibi bir yazarın bile kaç kitabını nefret duygusuyla attım elimden.yazar bizi kale alacak olsa ya böyle yazmazdı ya da kitabın başına sonuna bir açıklama yapardı.yazar okuru teknik anlamda takmaz efendim sadece konu anlamında kime ne anlattığını önemser hepsi bu.
umarım haddimi aşmadım yazar ortada olmayaınca bildiklerimi paylaşmak istedim.yazarda kusura bakmasın.teşekkürler tekrar.
Hem kitapların binlerce basılıp okunacak hem de ben okuyucu için yazmadım kendimi tatmin için yazdım diyeceksin. Buna inanmak esas komik olan. “bir yazar asla okuyucu için yazmaz” bu nasıl tuhaf bir komplekstir bunu da anlamak mümkün değil. Okuyucu için yazmıyorsan niye kitap olarak basıyorsun?Tekniğin ismi önemli değil. Bir eseri oluştururken her yazar bir takım kaygılar duyar ve çeşitli planlamalar yapar. Yazdığı koca bir paragrafı beğenmeyip silmesi, onun yerine başka şeyler yazması bu kaygıdandır. Kaygısız tasasız, plansız programsız, geldiği gibi bir solukta akışına yazıp bitiren efsanevi yazarlar var mıdır onu da sizin takdirinize bırakıyorum.
bir dakika, bir dakika! şimdi edebiyatçılarımızın bu teknikleri bilip de kullanmadıklarını mı ifade ediyorsunuz? Elif Şafak fikrini belirtmiş olabilir de herkes Elif Şafak gibi davranıyor gibi bir genellemeye gidebilir miyiz? sadece bir örnek vermek istemiş olabilirsiniz ama Elif Şafak’a gelene kadar roman yazarı yüzlerce edebiyatçı sayabiliriz. hangisinin ne tür bir tekniği kullandığı ya da kullanmadığını elbette yorumcular, eleştirmenler daha iyi bilirler, irdeleye irdeleye romanın kimlik kartını ortaya koyarlar. mutlak surette belki de bu teknikleri en çok bilmesi gerekenler de eleştirmenlerdir sanıyorum.
Çok güzel dedin pillipati zaten okuyucu ve eleştirmen dediğin bu noktada ayrılıyor. Her eleştirmen bir okuyucudur ama her okuyucu bir eleştirmen değildir. Dolayısıyla okuyucu teknik falan bilmek zorunda değil. Okumasını yazmasını bilsin yeter.
aslında @kral da “eleştirmenlerin ve araştırmacıların bileceği konular bunlar” dedi benden önce. fakat eğer okur öğrenmek isterse yine de fazla bilginin göz çıkarmayacağını düşünüyorum.
pillipati@ en doğru açıklamayı elbette bu yazıyı yazan kahvekokusu yapacaktır. ancak romancının yazarken teknik gözetmediğini şu manada ifade etmeye çalışayım. bir romancı elbette yazdıkları okunsun ve geniş kitlelere ulaşsın ister. bir orhan pamuk örendğini ele alalım. her kesiminden okuyucusu olan bir yazar. o halde eğitimsizler de beni anlasın ya da ilkokul mezunları da neyi anlatmaya çalıştığımı kavrasın gibi bir kaygı güder mi? roman her zaman zihinsel ve entelektüel yetisi en üst seviyeye hitap edecek tarzda yazılır.yukardaki açıklamam bu nedenle idi. bize düşen elimize aldığımız romanı keyifle okumak mantığımızda hak ettiği yere oturtmak ise bizim de bu tekniklerden haberdar olmamızı romanı en iyi şekilde kavramamızı kolallaştırır.yok ne işime yaracak dersen okuduğunu da anlamazsın anlamlandırmazsın da…
ya siz hepiniz komiksiniz yazar teknik bilse nolur bilmese nolur.o yazar siz okursunuz. kahvekokusu zaten siz (ya da biz) okuduğunuzu anlayınn diye yazmış yazıyı:))
Yazar hangi tekniği kullanırsa kullansın, okuyucu ister eleştirmen olsun, ister sadece okuma yazma bilen kişi, kendi psikolojisine en yakın olanını, en iyi algılar..
Basit, yalın ve çarpıcı bir dille anlatılmış, okunabilirliği yüksek, akıcı yazılar, yazarını daima daha başarılı kılar ve bence esas ustalık da buradadır. Basit olanı üretmek en zorudur. Bu ustalığı gösterebilen yazarın zaten kaygı duymasına gerek yoktur. Okuyucuyu küçümsememek lazım. İlkokula bile gitmemiş olsun sadece okuma bilsin, siz yazmasını bildikten sonra o anlar.Roman olsun başka bir yazı olsun illa ki entellektüel seviyesi çok yüksek insanlara hitab edecek şekilde yazılacak diye bir kaideyi kabul etmek mümkün değil. Yazar basitle yakalayıp, akıcılıkla sürükleyip, düşündürerek yükseltendir. Okuruna farklı bir düşünce boyutunu açarken, bir anlamda o entellektüel yetinin seviyesini de yükseltmiş olur.Uzağa gitmeyin. Andersen çocuklara masal anlatmış ama öyle bir anlatmış ki koca koca adamları bile sarsmış. Siz de kaç yıl sonra Kral çıplak demişsiniz kendinize.Bu arada yanlış anlaşılmasın Kahvekokusu’nun yazısına çok teşekkür ederim sonuçta edebiyatta yeri olan bir tekniği anlattı ve bizleri aydınlattı. Ben sadece Kralchıplak’ın sözleri üzerine düşüncelerimi dile getirdim.Morlaciverte ekstra teşekkür, açıklaması olmasa Kahvekokusunun yazıyı niçin yazdığını anlayamazdım :))
bu yazının bir kerameti var. uzun zamandır ilk kez seviyeli bir şekilde fikirlerin çarpıştığını görmeye fırsatım oldu bu yazı sayesinde hafif’te.içimden şöyle geçti: “bizler burada okuruz”.keşke aramıza edebiyatta uzun yıllar dirsek çürütmüş biri, bir üstad katılsaydı da bir de ondan dinleseydik “yazarın gözünde okur nasıl bir olgudur?” hikayesini… ilginç şeyler ortaya çıkabilirdi.yanlış anlaşılmasını istemem ne @colpadan’a ne de @kral’a haksızlık etmek istemiyorum fakat her ikisinin de sözlerinde doğruluk payı var. “nasıl var?” derseniz, sanırım “her edebiyatçıyı tek tipmiş gibi algılamamakla işe başlamalıyız” diye cevap verirdim. edebiyatçıların kimisi @kral’ın savunduğu gibi literatür seviyesi yüksek, entelekti nispeten sağlam, ilgi antenleri sonuna kadar açık okuru hedefleyebilir. diğer bir edebiyatçı, öte yandan, tam da @colpadan’ın bahsettiği gibi “basit olan güzeldir” mantığını savunup kolları bu yönde sıvayıp işe koyulabilir. dünyada tek bir doğru olmadığını, fikirlerin ancak ortak paydalarda birleşebileceğini ama asla tam tamına uyuşmayacağını baştan kabul etmeliyiz okur olarak galiba.
colpadan DİYOR Kİ:Andersen çocuklara masal anlatmış ama öyle bir anlatmış ki koca koca adamları bile sarsmış.adı üstünde o “masal” işte.büyüklerin de okumaktan keyif alması masalı romanın mecrasına sokmamızı gerektirmez.roman başka bir dünyadır. siz vaktiyle elbette Reşat Nuri’yi, Halide Edip’i Orhan Kemal’ ianlıyordunuz, anlıyorduk. bu teknikler romanın kendini yenileme macerasını barındırır içinde. pek çok pozitif bilimin gelişmesi zamanın ve şartların değişmesi yazarı yeni arayışlar içine sokar. felsefe gelişir bu romana intikal eder, psikoloji gelişir bu romana intikal eder sosyoloji insana bakışını geliştirir değiştirir buda romana hakkıyla intikal eder.şiirde sürreaalizm akımının romana yansımasıdır bu teknik. yazar da şairde hemen şıp diye anlaşılmak istemeyebilir.okuyucunun zihnini hayalini zorlamak isteyebilir de.şu yukarda adı geçen teknikle bir tek roman yoktur baştan sona yazılıp bitirlmiş olsun. ama varsa böyle bir teknik ve yazar kullanılıyorsa üstelik bunu çoğu okuyucunun anlamayağını bilirek kullanıyorsa bu yazarın aslında bencil olduğunu gösterir.
bu teknikler modern-postmodern anlayışın romana hediyseidir. geleneksel roman çemberi kırıldığından beri yazılan romanlar hep bu doğrultuda. orhan pamuk nobel ödüllü yazarımız hangi romanında düşünmüş okuru. ayşe kulin ki okuruna saygım var. hala geleneksel tarzda yazan bir yazar. bu nereye taşımış ayşe kulini? yaprak dökümü bir zamanlar en sevilen eserler arasında. dizisini yaptılar. cümle alem oturup izliyor. benim adım kırmızı dizi film olabilir mi? işte burası kırılma noktası.anlayamadığınız şeyden korkma eğilimi sizi basitliğe ve sıradanlaığa sevketmesin. öğrenmeye çalışın.
pillipati DİYOR Kİ:bu yazının bir kerameti var. uzun zamandır ilk kez seviyeli bir şekilde fikirlerin çarpıştığını görmeye fırsatım oldu bu yazı sayesinde hafif’te.HAKLISIN. SEVGİLİ COLPADAN’A AYRICA TEŞEKKÜR EDİYORUM. BU DENLİ SEVİYELİ BİR TARTIŞMA ORTAMI YARATTIĞI İÇİN.imzamı ithaf ediyorum kendisine:)
bu arada bu denli elit ve sıradışı yazarların burada olması yeni bir üye olarak beni ayrıca menun etti. bu tatrışma ortamı yaratan ve bildiklerini esirgemeden paylaşma nezaketi ve inayeti gösteren sayın kahvekokusuna da ayrıca teşekkürü borç bilirim.
böylesine entelektüel tartışmayı izlemek beni de şaşırttı, teşekkürler..öncelikle yazıyı yazma amacım yalnız yazarı değil okuru da yakından ilgilendiren bir tekniği sizinle paylaşmaktı.çünkü ben de pek çok okur gibi roman içerisnde anlamlandıramadığım, orada ne maksatla bulunduğunu bilmediğim için yazarın vermek istediğini alamadığım zamanlar olmuştu.romanda verilmek istenin doğru noktaya temasını ancak öğrenerek keşf ettim. yazımın okuru bilgilendirmek dışında bir maksadı yok. bilmek ve öğrenmek isteyene yazılmış bir yazıdır. kim üstüne alınırsa.
colpadan ve kral a katıldığım ancak görüşlerimin ayrıldığını noktalar da var. bir roman yazarın teknikten haberi olmaması ihtimal dahilinde bir şey değil.elbette vardır ve yazarken durumun ya da duygunun ihtiyacına göre seçerek taratarak ilerletiyordur romanı. fakat yazarken tamamen bencil olunacağını da düşünmüyorum.mutlaka ki bir roman konusundan kişi kadrosuna bilerek ve isteyerek seçilmiş öğelerden oluşur. buna seçilen zaman, anlatım teknikleri, mekan vs. her şey dahildir.ancak roman botyunca neyi nerede nasıl kullanacağı tamamen yazarın insiyatifindedir. sizin bildiğiniz şeyi bir başkasının ne ölçüde bildiğini düşüemezsiniz. eğer eğer anlasın diye bir diretme sunacaksanız o zaman cin ali serisi yeterli olur. masala bile hacet yok.burada dikkat çekmek istediğim bir nokta bu tekniklerden herhangi bilinmeden de bir okuma haydi haydi gerçekleşir. zaten bilinç akımı dediğimiz teknikle baştan sona bir roman yazmak mümkün değil, çünkü bu bir tarzdan, usluptan ziyade bir malzemedir. yazar bunu isterse kullanır istemse kullanmaz. okur bilinç akımının ne olduğunu bilmezse yalnızca bir kaç sayfa bazen daha da kısa bir okumayı heba eder hepsi bu. ancak bilirse ne yapıldığını oradaki zihinsel konuşmanın kaynağını roman kahramanın iç dünyasını, çelişkilerini, korkularını, özlemlerini algılar. pek çok romanda yazar bunları kahramam direk söyletmez içinden ya da zihninden geçirerek okurun algılamasını bekler.salt falanca romanı okudum kaygısıyla okunacak eserin ne yazara ne okura bir katkısı olmayacağı gibi amacına ulaşmamış bir okuma olur bu. yani zaman kaybı.
bilinç akımı yalnızca teknik unsurlardan biri. daha niceleri var. iç diyaloğ örneğin. bunun iç diyaloğ olduğunu bilmezseniz alenen yaşanan bir durum sanıp az önce iç sesleriyle savaşan şahsiyetlerin yüzyüze yaptığı konuşmada neden birbirlerine gülümseyerek iltifatlar yağdırdığınıda anlamzsınız. ben teknik bilmeyi bu yüzden önemsiyorum. ha romancı yazarken bunları bilir ve unutur. yani her an düşünmesi gerekmez. sıarsı ve yeri geldikçe farklı tekniklerle vermesi gerekeni okurun gözüne sokmadan çoğu zaman hissettirerek yapar. ancak kralIn söylediğine katılıyorum.basit ve sırdan üslüpla yazılmış bir roman nereye kalır? en basit yazı da dahi anlatım tekniklerinden en az üç-beş tanesi kullanılır. modern ve postmodern tartışmasının ise romanın dışında mümkün değilidr. sürelaist şiir sevmyebilirsiniz. orhan veli yeter bana her dediğini anlıyorum diyebilirsiniz illa anlaşılır şeyler istiyorsa zihniniz o zaman masallar da yeter. söz konusu edilen teknik, okuduğunu anlayan yani teknik bilmese bile bunun zihinden kontrolsüzce geçen düşünceler olduğunu hissedebilen, kavrayabilen okura elbette ulaşacaktır. ancak ne olduğunu analyıp da bunun isimlendirmesini merak eden entelekütel ve meraklı dimağlara yazılmış bir yazıdır.
bu arada her yazarın aynı doğrultuda yazdığını söylemek ve düşünmek imkansızdır. bunun ankete ihtiyacı yok. kral ın dediği gibi Elif Şafak, Adalet Ağaoğlu gibi bazı yazarlar söyleşilerinde ve romanlarının içinde zorlamayla yazamayacklarını ifade eder. Ancak planlı proğramlı yazanlar yok mudur elbette vardır. ben Orhan Pamuk un konu, kişi, yer, mekan,teknik vs. her şeyi planlayarak yazdığını düşünmekteyim. Colpadan diyor ki: koca bir paragrafı silmek.koskoca bir sanat eserinde bir sayfa ya da bir paragraf nedir ki? yeri gelir yüzlerce sayfa değiştirirlir silinir baştan yazıır.bunları düşünerek kafa yormak değil bizim işimiz bırakın bu soruların yanıtını edebiyat eleştirmenleri sorsun yazarlara. biz okur isek eğer ki öyleyiz en sağlıklı en doğru okumaya bizi götürecek yoları ya da imkanları elimizn tersiyle itmeden kabul ve idrak etmek. anlamaıyorsan okuma diyor mu sana yazar: evet diyor, demese yalnzı diyaloğlarla tasvirlerle kurulu bir anlatım tercih ederdi.
çok bilgilendirici bir yazı olmuş. teşekkürler
Ben düşündüklerimi söylerken aslında kendi tercihimi belirtmiş oldum. Basit ama çarpıcı bir dil tercihimdir dedim. Bu aslında öylesine zor birşey ki, o bahsettiğiniz en yüksek entellektüel seviyeyi en yüksek okunurlukta sunabilmek gibi.Basit demek sıradan demek değildir. Basit demek cin ali serisi demek de değildir. Sadece masallar basit olur; eğer roman akıcıysa yazarına masal anlatmış deme hatasına düşmek de değildir.Yazar, anlamıyorsan okuma diyorsa, anlamayanlar çok olduğu için bunu diyordur. Mutlaka her yazılanın, herkese hitab edip tatmin etmesi mümkün değildir. Ama bir gerçek var ki okuyup anlayanların sayısı arttıkça yazarın başarısından söz edilir. Çünkü kitaplar okuyucu içindir. Bunu halka inmek, okunsun diye cin ali yazmak gibi algılamamak lazım. Okuyucuyu soğutmadan, kitaptan düşürmeden yazabilme ustalığını göstermek anlamında söylüyorum. Çok basit bir şeyi öyle bir yazarsınız ki bir allahın kulu anlamaz. En karmaşık konuyu bile öyle bir anlatırsınız ki anlamayan çıkmaz. Bu bağlamda teknik salatasıyla süslü ağır edebiyat parçalamak aslında ustalık değil bence gaflettir. Anlaşılmadığı için sıkılıp yarısında bırakılan her kitap okur içinde yazar için de kayıptır.Bu güzel fikir teatisinde, başta yazısıyla buna zemin hazırlayan Kahvekokusuna ve emeği geçen herkese çok teşekkür ederim.İmzan için ayrıca teşekkür ederim Kralchıplak üzerinde düşündüm de çok keyifli 🙂 Her ne kadar zıt görüşleri dile getirmiş gibi dursak da aslında Pilli Pati ve Kahvekokusunun da işaret ettiği gibi doğrular içinde farklı farklı bir çok gerçeklik barındırır. Bu anlamda görüşlerinle bana çok şey kattığını söyleyebilirim.Ha unutmadan ben de imzamı sana yolluyorum 😉
colpadan ne güzel söylemişsin azizim. elbette her okurun farklı okuma algısı her yazarında farklı yazım tercihi vardır. seninle bu tartışma içerikli sohbetten inanılmaz keyif aldım.bu bloğ herkese okutulmalı.farklı düşünen iki insanın fikirler üzerindeki seviyeli tartışmasını herkes görsün isterim. uslubundaki nezakete ayrıca teşekkürler.bende fikir beyan etme nezaketi gösteren tüm enteletüel beyinlere ve yazıyı hazırlayıp bu güzel tartışma ortamına zemin hazırlayan kahvekokusuna teşekkürlerimi sunuyorum. imzan ışığım olacak dost insan.
yazar bana kalırsa,okurları ve kendi için bir eser ortaya koyar.okur kaybetme korkusu olmalı yoksa;kullanılan malzemeden kar değil zarar edilir
çok ilgiyle okudum bilgi için teşekkürler yazara. ancak ben yazarın okuru düşündüğünü sanmayanlardanım. niye tüm romnalrı su gibi içmek mümkün olmuyor o halde diyorum. ama biraz daha ankaşılır yazsalar daha iyi analiz yapabilir okuyucu da.
Vedat Türkali de bu tekniği romanlarında kullanan, bana kalırsa oldukça da başarılı olan yazarlarımızdandır.Bazen tam bir serbest çağrışım kıvamındaki bu bilinç akışı yazıları, bir romanın içinde olduğu zaman gerçekten çok keyifli olabiliyor. Ama bu teknik hikayelere uygulanmaya çalışıldığında bana tam bir işkenceymiş gibi geliyor. O kısacık yazıda, yazar kendi serbest çağrışıımlarını, o an aklına ne ne gelmişse onu yazıp sonra da “Ben hikaye yazdım” diye ortaya çıktığında sinir oluyorum. Senin serbest çağrışımından bana ne, sen bana ne anlatıyorsun, hatta bir şey anlatıyor musun onu söyle.Bu güzel makale ve takip eden zevkli tartışma için herkese teşekkür ederim.
Çok güzel. diğer teknikleri de bekliyorum bizzat.
bildiğimi sandığım fakat pekde bilmediğim bir teknikmiş.okumama katkı sağlayacağına eminim.yukardaki tartışmaları da okudum. hafif org. da gerçekten çok iyi beyinler ve tabiri caizse çok kaliteli insanlar var. yazıyı ve devamındaki ahkamları okuduğumda konun daha önce irdelenmediğni düşündüm. üstüne söylenecek elbette çok şey var ama her yiğidin bir toğur yiyişi vardır hesabı her yazarın bir yazış şekli var.süper hero nun dediği gibi hikayeye fazla gelen ancak romanda algıyı kolaylaştıran bir teknik oldıuğunu düşünüyorum. ayrıca baştan sona bu teknikle yazılmış bir hikayeye de denk gelmedim. zaten yazarda yukadra söylemiş. bir kaç sayfa diye.seviyeli tartışmalaryla aydınlatan ve fikir paylaşmısağlayan sayın kral çhıplak ve colpadana , ayrıca bu tür makaleleriyle bilgilendiren kahvekokusu na teşekkür ediyorum. ve devamı varsa bu tekniklerin zevkle okuruz sayın kahvekokusu.yayında ve yapımda emeği geçen tüm hafifliliere teşekkürler.
Ne biçim(de) uzun yorumlar.
anlayana anlatmak önemli ola gerek
Şüphesiz ki.
aramızda şüphe olmaması güzel 🙂
Şüpheliyim.
neden ki?
Neden olmasın ki?
neden olsun ki?
Neden mi lazım ki?
ii olmasın o zaman.
Başka sorum yok sayın yargıç.
karar verilmiştir şüphe sorunu 🙂
Piki.
çok bilgilendirici bir yazı olmuş devamını merakla bekleyeceğim. ahkamları da okudum görüşüm çoğunlukla colpadan dan yana. ancak okuyucu kişişiliğimizde bu bilgilerden mahrum kalmamamız gerektiğini düşünüyorum. teşekkürler.
bayram arasında gözümden kaçmış bir yazı. teşekkürler.
şimdi denk geldim yazınıza. kesinlikle okumayı en sevdiğim roman tekniklerinden biridir. en son vildan çetin’in kök’ünü okudum sırf basın bülteninde bilinç akışından bahsettiği için.
isim vermeniz iyi olmuş ben de okuyayım.