Çok eskiden bir hikaye dinlemiştim. Üç gün oluyor. Hemen burun kıvırıp, üç günün çok eskidenden sayılacak kadar uzun olmadığını söyleyecek okuyucu varsa eğer, üç gündür çıkartmadığım çoraplarımı gösterebilirim. Çorap için yeterince uzun sayılan, hikaye için de uzun sayılır bence.Biri aradığında, her seferinde “hayırdır” diyerek telefonun en az üç kez çalmasını bekleyen bir adamla tanışmıştım. Tüpçüde çalışıyormuş eskiden. Bir gün patronu, telefonlara adam gibi bakmıyor diye sinirlenip işten kovmuş bunu. Hikayeyi ondan dinlemiştim.Aradan geçen üç koca gün yüzünden olsa gerek, adamın adını bir türlü hatırlayamıyorum şimdi. Kısaca Haluk diyeceğim. Tanıdığım en bencil insandı. Kendi rahatı için başkalarının rahatını bozacak olmasında hiçbir sakınca görmezdi. Sırf iyilik olsun diye yapılmış bir iyiliği daimi surette talep edebileceği bir hak addederdi. Aranızda, bencil, kendi rahatı için başkalarının rahatının bozulacak olmasında hiçbir sakınca görmeyen, sırf iyilik olsun diye yapılmış bir iyiliği daimi surette talep edebileceği bir hak addeden gerçek Haluklar varsa eğer, içiniz rahat olsun. Sizin hikayenizi çalmayacağım. Hem dediğim gibi, adamın gerçek adı Haluk bile değildi zaten.Onunla berberde tanışmıştım. Bu da, berberlerden nefret etmeme yol açan üç sebepten biriydi. Şu hikayeyi okuduğunuz şu saatte, o berbere gittiğim için hâlâ pişmanım.Çoraplarımı değiştirdim çoktan. Ayaklarım eskisi kadar kötü kokmuyor artık. O yüzden olsa gerek, çok eskiden dinlediğim Haluk’un hikayesini daha bir gönül rahatlığıyla anlatabilirim artık:”Bundan üç ay kadar önce, yağmurlu bir bahar sabahında” diye başlıyor hikaye.Ama o kadar sıkıcı ki, daha ikinci cümlenin başında uykum geldi. Gerçekten ilgi çekici bir şeyler okumak isterseniz, kılıksız dümenciyi tavsiye ederim ben size.