Kentlerde gezerken bana en cazip gelen nedir biliyor musun? Arka sokaklar. Çöpe neler atılmış? Evsizler neden o sokağı tercih eder? Pencereden gözüme ilişen gerçek miydi, yoksa hayal mi gördüm? Toptan şapka dükkanları hiç mi perakende vermez? Ahhh, ama o şapka çok güzeldi.
New York ve özellikle Manhattan bu açıdan rakipsiz. Yolu uzatmak için girdiğin sokakların birinde tam karşındaki pencerede soyunan bir kadın var örneğin:
-Aaaa gerçek mi bu?
-Yok canım, o film yahu.-Ne filmi ya? Bal gibi gerçek, baksana soyunuyor kadın.-Aaaa evet, bak biri daha girdi içeri.
Bu tuhaf görüntünün hemen ardından kaybolur esrarengiz çift.Şu arka sokaklara girmeyelim demiştim ama baksana yine kendimizi alamadık. Hadi 58’e sapalım. Apple’a bakacaktık ya.” Dersin.
Sonra istikamet değişir, 58’den Beşinci Caddeye yollanırsınız, akşam yemeğine daha çok vardır, “şu bizim snob New Yorkerlar bu akşam için bir İtalyan lokantası seçmişler ama benim midem kazınıyor vallahi” diye yakınırsın.
-Pekiii, sokak hottogcusuna ne demeli?
Uffff ne zevk di mi hardal ketçap ve o acayip kokulu lahana sosuna bulanmış sosisliyi ısırdığın anda çenenden süzülen şu ıslaklık?-Mmmm, hiç sorma… İlk tattığımda 99 cent mi neydi bir hot dog. Şimdi 3 doları geçmiş.-Valla sana bir şey diyeyim mi, Zagat Surveyde en bol yıldızla yer alan restoranlar şu sokak büfelerinin eline su dökemez. Bence Zagat, New Yorksokak büfelerini de bi araştırsın.-Hadi yürü yürü, Apple’a gidelim demiştik ya.-Tamam gidelim ama ipad almayacaksak ne yapacağız orada?
-Olsun yaa, softwareinden iphone kılıfına kimbilir yeni neler vardır.-Keşke alabilseydik şu ipad’i… Metrolarda otobüslerde milletin elinde gördükçe kıskanıyorum vallahi…
-Yok yok, yeni versiyonunu bekle. Bir sürü eksiği var, o kadar para verilmez şimdi.

Apple’dan düşlerle dopdolu ama elleriniz boş çıkarsınız. Beşinci Caddede yürümeye devam…
Yüzünüze Ekim sonunun sert ve soğuk rüzgarı çarpar, Queens‘deki yürüyüşünüzü anımsarsın… Ne sevimliydi Şükran Günü için girişleri balkabağı ile süslenmiş evler, Hele ağaçları sarmış örümcek ağları, korkunç figürler di mi?
-Ne hoş, düşünsene kapın çalınıyor ve karşında ellerinde şeker torbalarıyla 3 küçük çocuk…-Evinin önünü balkabağı ile süsleyenler çocuklara her çeşidinden bol şeker bulundurmayı unutmasalar bari.
Yürüyerek ilerlersiniz.Beşinci Caddenin eski görkeminden nedense hiç eser yok di mi?
-Yaaa ne yazık ki… Şu Tiffany de olmasa o şaşaaa nerede? Hadi girelim mi?
Turkuvaz mavisi imzalı (*) mağazanın bütün katlarını gezersiniz, altın takıları boşverirsin, vitrindeki parçalar çok ince bir zevkin ürünü de olsa o kadar parlaktır ki, Brunei sultanının karılarına filan yakışır ancak. Amaaa şu gümüş Elsa Perettiler (**) yok mı? Ahh, takmaya, pardon bakmaya! kıyamazsın.
-E, istikamet ne şimdi?-Bizimkilerle Angelo’da buluşacaktık ya, taksiyle mi gidelim?
Güç bela bir taksi durdurup atlarsınız, trafik sıkışıktır, taksinin arka koltuğundaki ekranda Rod Steward‘ın yeni CD’sinin tanıtım filmi vardır.İkinci Caddenin 55’i kestiği noktada taksiden inip restorana geçersiniz, arkadaşlarınız çoktan gelmiş , masada sizi beklemektedir:
-Merhabaaaa, sabahki helikopter turu nasıl geçti?-İyiydi valla, korktuğum olmadı, midem filan da bulanmadı, harika resimler çektim.-Ooo görürüz o zaman.-Ne yiyoruz?-Ben dil balığı alacağım, burada tavası çok iyidir.
O anda sevimli garson masanızda beliriverir:-Çav, bu şampanya patrondan…
Yemekler söylenir, önce karidesli enginarlı antreye girişilir, patronun hediye şampanyası ise pek parlak çıkmamıştır, adam gibi bir kırmızı şarap söylenir.Muhteşem yemeğin tadı damaklardayken gece devam eder…(*) Mağazada ambalaj daima beyaz kurdele-turkuvaz mavisi kutuda yapılır.(**) İtalyan asıllı mücevher tasarımcısıZagat Survey: http://www.zagat.com/Tiffany:http://www.tiffany.com/