Hacı nenem dindar ve itikad saibi kadındı.münasebetleri çok sağlam idi.nenemin hacı olma isteği eylesine güçlüydükü kabeye gitmediği halde ona hacı nene derdik.üsküdara yerleşmemize de nenem vesile oldu küçücük bi oğlan çocuğuyken.bi sabah ansızın şemsipaşada eğreti bi eve yerleştik.ev omuzları çökmüş bi ihtiyarı andırıyordu çoktan göçüp gitmiştir ya. nenem beni önce aziz mahmut hüdayi türbesine götürdü, orda ona bi daha çalar saatini kurcalamıyacağıma dair söz verdim. o da bana türbenin girişindeki yazıyı tercüme etti;” bizi sevenler denizde boğulmasın,ahir ömürlerinde darlık çekmesin,imanlarını kurtarmadıkça göçmesin”.sümbülzade sokağına geçenlerde fotoğraf çekmek için gittim, bizim ihtiyar çoktan göçmüş, babamın semaverden, namuslu çaylarını içtiği, gelincik cigarasını tellendirdiği cumbası, rumba olmuş,o dem’in buharı kimbilir havanın hangi zerresinde hayat bulmuştur kendine. nenemin çitin yanında durup, yazmasını sallayarak beni paşakapısı ilkmektebine uğurladığı, ispiro amcanın bostanını da yağmalamışlar. üsküdara sebze meyve satan bu urumun dantele gibi işlediği topraklardı buralar..berber remziyi, imrahorun soğuk demircisi ismet amcayı sordum hepsi ahirete göçüp gitmişler. babamın çileli ömrüne arkadaşlık eden bu insanlar da vedalaşmışlar dinine yandığımın dünyasıyla .ulen bu mahallenin sağında çamlar,solunda çamlar önünde arkasında hep çamlar vardıhani ? hangi beygir bunları doğradı bilmiyomki. burada yaşayan insanlar kaybettikleri umutlarını yeniden bulmak için,boyun eğmekten ve susmaktan başka yollara meyletmeyen insanlardı.beş yaşlarında olmalıydım şimdi durduğum yerde dikiliyodum.sırtımda yeni bir elbise ayaamda yeni papuçlar vardı.birden mahalle uzun sihay otomobillerle doldu.içlerinden kolalı yakaları,manşetli gömlekleri ile kravatlı adamlar ile mücevherat gibi bayanlar indi kimi başımı okşayarak kimi makas alarak yandaki harap binaya doluştular.kim olduklarını ne için geldilkerini ayrı bir fasılda anlatmak isterim.doğancılara çıkarken aypark sinemasının önünden dosdoğru ilkmektebime yöneldim,ilkmektebe, paşakapısında başladım mahallenin bütün sibyanları hep birlikteydik.cezaevine bitişik kahverengi boktan bi binaydı kapının biri jandarma dairesine açılır diğeri mahpushanenin nizamiye kapısıydı.tenefüslerde havalandırmaya çıkan mahkumları görürdük, karamele falan atarlardı bize. dürrizade adlı şeyhülislamın konağıymış tadil edilerek hamam kısmını okul yapmışlar.Nenemi son görüşüm okulun kapısında zuhur etti.sefertasıyla öğlen yemeği getirmişti bana. okul dönüşü onu yatağında büzülmüş yatarken gördüm; sanki ana karnındaki duruşu ile dünyaya gelmeden önceki zamanına dönmüştü.kanı çekilmiş elleri buz gibi olmıştu.sabah namazları için kurduğu gözü gibi baktığı saati gene yanıbaşındaydı,gece gündüz tesbih eden nenemin dudakları titriyor, hayata karşı kesin bir kerahiyet içinde olduğu anlaşılıyordu..”isra”hadisesini ilk kez ondan dinlemiştim,hem anlatır hem tesbih ederdi..Mirac aklıma getiriverdi nenemi ve üsküdarı..