Melting pot diye bir kavram var. Amerikayı özellikle New York’u simgeleyen bir laf. Farklı kültürlere sahip, beraber yaşayan insanların birbiriyle etkileşimini anlatıyor. Amerika da son zamanlarda asimilasyonu çağrıştırdığı için salat bowl tanımıyla değiştirilmek isteniyor. Sadece asimilasyonu çağrıştırdığı için değil gerçekten son gelen göçmenlerin etkileşime bilinçli veya bilinçsiz karşı koyması yüzünden gerçeklik kazanmış bir tanım olarak görünüyor.Mesele her ne kadar kalabalık gruplar halinde gelen göçmenlerin tepkimeyi tersine çevirmesi olarak görünse de yıllar önce kalabalık şekilde gelen özellikle Avrupalı göçmenler yaşamlarını idame ettirebilmek için bir an önce uyum sağlaya çalışmışken bu yeni gelenler ingilizce dahi öğrenme kaygısı içermiyorlar. Bir kuşak sonrası okula gittiğinde mecburen dili ve coğrafyayı öğrenmek durumda kalacak diye düşünülse de papaz bu konuda pilav yemiyor. Sanki ailelerinin Amerikalılaşma endişelerini doğrular bir okul terk etme oranı söz konusu.Olaya elbette iblis yuvası amerika gözüyle bakarsak ooh beter olsunlar denilebilir ama olay Türkiye’nin melting pot’ı İstanbul için de geçerli. İstanbullulaşmayı bir hakaret olarak algılayan son göçmenler tamamen bu anlatıma uyuyor. Denizi görmemiş İstanbulluların varlığı ne zamandır bilinen bir gerçek. İstanbul artık istanbul olduğu için İstanbul değil. İstanbul artık parçalara ayırılabilecek kadar karakter sahibi olmuş eyaletler bütünü. Kimse kimsenin semtiyle alışveriş etmiyor. Çoğunluğa sahip olanın tahammüle ihtiyacı kalmıyor. Birinin diğerine geçirmesi mübah.”yalıtım” yeni yükselen bir değer mi? Yoksa Osmanlının imparatorluğu izinde bir çatırtı mı?