Luciano BerioKendi bestecilerimiz yaşarken ya da öldüğünde onlara saygıyı esirgeyen sevgili basınımızda yine ufak da olsa yer verilmedi ancak İtalya’nın yetiştirdiği en büyük bestecilerden Luciano Berio 27 Mayıs 2003 Salı günü 77 yaşında aramızdan ayrıl.Bu sabah BBC haberlerine bakarken “Avant – garde composer dies” başlığına rastladım. Yaşı nedeniyle böyle bir başlığa konu olabilecek çok sevdiğim iki besteciden hangisini yitirdiğimi düşünürken Berio’nun adını yazıda görünce önce (inanmam gerektiğini bile bile) inanamadım. Hala da, akrabalarımdan birini kaybetmiş gibi hissettiğim için Luciano Berio’yu anlatacak ufak bir homageın yerinde olacağını düşündüm. Luciano Berio’yu şahsen tanıma şerefine erişememiş bir müziksever olarak onu kendi açımdan anlatmak zorundayım.
Altı ya da yedi yıl önceydi. Ankara Bahçelievler’de CD satan bir dükkanda 1945 sonrası yazılmış eserlerin bulunduğu CDlere bakıyordum. Berio’nun belki kapak tasarımından, belki de adından dolayı yakınlık duyduğum Coro adlı eserini içeren CDyi zamanın parasıyla düşününce zorlanarak almıştım. (Türkiye dışında da) çok fazla bilinen ve seslendirilen bir eseri olmadığını çok sonradan öğrendiğim Coro, sesin ve metnin girdili kullanımı nedeniyle, daha önce hiç duymadığım ses dünyalarının kapılarını açtı. Berio…
Coro‘da değişik ülkelerden derlenmiş halk türkülerini “tabii ki” Berio adına uygun, avant garde bir ses çerçevesinde farklı felsefi temelleri inşa etmek için kullanmıştı. Aynen Ron Fricke’in Baraka filminde olduğu gibi Coro’da da amaçlanan insanlar arasındaki ayrılıktan çok benzerliklerin ortaya çıkartılmasıydı. İçiçe geçmiş Yugoslav, Sioux, Polinezya, Peru, Gabon, Pers, İtalyan, Hint, İbrani, ve Şili halk türküleri Pablo Neruda’nın şiiri ile sarmalanıp, bir Zen bahçesi zerafetiyle, aynen o Zen bahçesinin ifade ettiği tüm yaşamı (tutku, acı, aşk, ölüm…) anlatıyordu.Peru
Wake up woman rise up womanyou must dancecomes the deathPers
Come near to meeven if you come with a knifeto wound meThe night is longToo longKimi zaman paralel, kimi zaman kendi başına kırk birey ve bu kırk bireyle eşlenmiş müzik aletleri ile, oluşturulan dünya, yine Budizmin temel öğretilerinden biri olan “Yaşam acı çekmektir” fikrine Neruda’nın şu dizeleriyle erişiyor:Come and see the blood in the streets
Zaman ilerledi, 1945-sonrası besteciler konusundaki zevkim çok da değişmedi. Hala sevdiğim György Ligeti dinlemeye başladım. Luigi Nono, Mauricio Kagel, Wolfgang Rihm, Karlheinz Stockhausen ve diğerleri. Yine de Coro ve Berio aklımda hep ayrı bir yerdeydi.Derken biraz da şans eseri Opus Number Zoo‘yu dinledim. Rhoda Levine’ın fabl/şiirlerinin İtalyanca çevirileri için yazılmış insan sesi ve nefesli çalgılar kenteti için yazılmış bu eserde metin kenteti oluşturan müzisyenler tarafından seslendiriliyor. Berio bence bu eserinin ikinci bölümünde bir parça kendini de anlatmış:THE FAWN
Listening to a cry of bombs, listening to the scream of distant field,Listening, this is what the fawn thought, standing by a stream.What madness, what madness of men, to diminish the earth,to blast all that is lively, lively proud and gentle.What can be the reason? the fawn thought,listening to a cry of bombs, standing, by a stream.What can be the reason?
Şimdi, yani Berio’nun yaşamı hakkında biraz daha fazla bilgi sahibi olduğum bugün, 1944 yılında İtalyan ordusundaki ilk gününde teslim edilen dolu silahla kendi elini vuran, ve böylelikle savaşa katılmayan Berio’nun eserde bahsedilen geyik yavrusunu bir metafor olarak kullandığına, ya da en azından bu bölümün duygusallığının Berio’nun savaş konusunda düşüncelerine ve iç dünyasına daha fazla ışık tuttuğuna daha çok inandım. Aslında tipik bir Toskanalı aydın olarak Berio’yu sol görüşten ayrı düşünmek pek de mümkün değil. Ancak kimi solcular bile yeri geldiğinde en azılı savaş tacirlerine dönüşebiliyor.Berio’nun sol görüşleri Dante Alighieri’nin 700. doğum yıldönümü için bestelediği Laborintus II adlı eserinde daha da belirgin. Berio Laborintus II‘de İncil’den ve İlahi Komedya’dan alıntılarla oluşturduğu metnin, insan sesi ve elektroakustik müzik bileşimi ile kapitalizmin nazik ama bir o kadar da güçlü bir eleştirisini inceden inceye müzik yoluyla yapıyor. (İlle de saz, ille de reggae, ille de rock değil belki de başkaldırmanın yolu!) Latince, ve İtalyanca (lingua distinti), İngilizce, Fransızca ve Almanca ile bölünmüş. Mesajı bir kenara bırakıp dinlediğimde bile aynı zevki aldığım ender başyapıtlardan.Luciano Berio, Salı günü aramızdan ayrıldı. Dediğim gibi, çok ama çok hüzünlüyüm. Onun içinascoltando di lontano‘daki uzaklar, artık burası. Cuma günü doğduğu kasaba/köy olan Radicondoli‘de (Siena) toprağa verilecekmiş. Ne denebilir bilmiyorum. Toprağı bol olsun. :'(