Fransız Sineması’nda devrim niteliğinde bir akım olan Yeni Dalga, Jean-Luc Godard‘ın da içlerinde bulunduğu bir avuç yönetmen tarafından ortaya çıkarıldı. Amaçlarından biri sinemada gerçekçiliği yansıtmak olan akımın örneklerinden biri olan “Alphaville“, dramatik bilim-kurgu olmasının yanı sıra, Amerikan politikasına yapılan göndermelerle de kendi türünün öncülüğünü yapıyor. 1930 doğumlu yönetmen Godard’ın 220.000 Dolar gibi mütevazı bir bütçeyle çektiği filmde, yönetmenin o zamanlar evli olduğu güzel aktris Anna Karina ve 1993 senesinde (75 yaşındayken) kaybettiğimiz aktör Eddie Constantine yer alıyor. Senaryosu, Fransız sürrealist şair Paul Eluard’un şiirinden etkilenilerek yazılan “Alphaville“, suikastla görevlendirilen bir Amerikan ajanının görev yeri olan Alfakent’e gitmesi ve burada karşılaştığı ‘gerçek’leri konu ediniyor.

Lemmy Caution, Amerika tarafından kiralanmış bir ajandır. Kendisine verilen gizli görevleri başarıyla yerine getiren ajan dostumuzun sıradaki görevi, adı Alphaville olan (bize göre Alfakent) ülkenin başkanına suikast düzenlemektir. Takımını taklavatını toplayıp yola çıkan Caution, Alfakent’e geldiğinde ülkenin kişi üzerindeki kasvetli etkisine kapılır. Bir otel odası kiralayan genç ajan, Başkanla görüşmek isteğini yetkili mercilere bildirir ve beklemeye başlar. Kısa bir süre sonra Başkanın kızı olduğunu söyleyen Natacha adlı genç bir kadınla tanışan Lemmy, olanlardan ve olacaklardan şüphelenir ve durumu araştırmaya başlar.

Vaziyet fecidir; bir makine tarafından yönetilen Alphaville, insaniyetten yoksun ve deyim yerindeyse beton gibi sert emirler altındadır. Bu durum karşısında ne yapacağını bilemeyen ajanımız Lemmy Caution’un durumu ise hepsinden fecidir; gönlünü güzel Natacha’ya kaptıran Caution, aşktan bihaber olan genç kadını alıp uzaklara gitmeye niyetlidir.