Peter Jackson, günümüzün en saygın ve önemli yönetmenlerinden biri olan ve yeni projeleri merakla beklenen Yeni Zelandalı sanatçı 1961 yılında Ekim ayının 31’inde ailesinin tek çocuğu olarak dünyaya geldi.

Peter Jackson
Peter Jackson

İngiltere’den göç eden ailesi küçük kasabada kurdukları hayatlarını mütevazi yaşamlarıyla sürdürüyorlardı. Çocuk Jackson ise dönemin şartlarıyla birlikte büyürken televizyon ve görsel kültürle ilk etkileşimlerini Monty Python’un şovlarıyla yaşıyordu. Özellikle ”Monty Python’s Flying Circus” adlı şovdaki aşırı kanlı sahneler Jackson’un ilk filmlerindeki etkileşimlerinin en açık örneklerinden biri olacaktı. Tabii yönetmenin 80’lerin klasik filmlerinden etkilenmesinde de türün önemli örnekleri olarak anılmayı hakeden ”Re-animator”, ”Evil Dead” gibi filmler bulunuyor. Ailesinin bu ilgisine kayıtsız kalmamasıyla Jackson daha çocuk yaşta kamerayla buluştu ve kendi çekimlerini yapma imkanına sahip oldu. Daha o zamandan kendine has özel efekt ve çekim denemeleriyle tarzını oluşturmaya başladı. 15 yaşındayken arkadaş çevresiyle ”The Valley” adlı kısa filmi çekti. 20’li yaşlarına geldiğinde artık Jackson kendi senaryolarını yazan ve sinema filmini çekme niyeti daha ciddi olan biri haline gelmişti. Nitekim bir gün işten eve dönerken mağazada 16mm’lik bir kamera gördüğünde onu almaya karar verdi. Ailesinin de desteğiyle kamerayı alan Jackson, kendi imkanlarıyla aldığı makaralarla ilk çekimlerini yapmaya başladı. İlk zamanlar makaraları boşa harcamamak için yaptığı çekimler 4 yıllık bir süreç sonunda ilk uzun metrajlı olan ”Bad Taste” filmi haline gelecekti. Nihayetinde Jackson’un kendi tarzını yaratması ve ilk filmini çekme macerası zorlu bir sürecin olumlu bir yansıması olarak görülecekti. Zira, ”Bad Taste” Cannes Film Festivali’nde gösterime girip, uluslararası alanda seyirciyle buluştuktan sonra Jackson’un adı Yeni Zelanda sınırlarını aşmaya başlayacaktı. Daha sonradan kült olarak anılmaya başlanacak filmin konusu ve yapım aşamaları için şuraya bakabilirsiniz.

Peter Jackson
Peter Jackson

1989 yılında gösterime giren ”Meet the Feebles” içinse Jackson’ın sözlerine bakalım : “Filmi herkes, o zamanlar büyük bir hit olan Muppet Show’un parodisi olduğunu zannetti. Ama bu yanlış bir fikir. Tamam, fikir en başta oradan çıktı, ama şu anlamda: Bir Muppet Show bölümünü izlediğinizi hayal edin… Şovun sonunda kamera soyunma odasına geçer, Kermit içeriye girer, artık kukla değildir. Kimseye bağlı değildir. Buzdolabına gidip bir bira açar ve ‘Of, gerçekten korkunç bir gösteriydi. Bayan Piggy hiç havasında değildi,’ der. Bira kutusunu büker, biranın köpüğü çenesinden akar… Bu filmin çıkışı işte böyle bir imge. Bunun ötesinde Muppetlar ile hiçbir ilgisi yok. Aksine insanlar ile ilgili.” (Wikipedia) Kısacası ”Meet the Feebles”, Jackson’un Muppet Show etkileşimiyle ortaya koyduğu ama yine kendi dertlerini anlatmanın peşinde olduğu ama beklediği etkiyi yaratmayan bir film olarak görülür. Yönetmenin 1992, yılında çektiği film ”Braindead” ise başta efsanevi ”Evil Dead” serisi olmak üzere o zamana kadar çekilmiş tüm ‘yaşayan ölü’ hikayelerinin bir parodisi olmakla beraber türe sonsuz bir saygısı olan bir ‘tribute’ olarak da görülebilir. Türün klişelerini sonuna kadar sömüren yapısının yanı sıra o zamana kadar görülmüş en kanlı ve vahşet dolu sahneleri içinde bulunduran tarzıyla hem dönemin hem sinema tarihinin en cesur sahnelerini içinde barındırır. Filmin tanıtımı için şuraya bakabilirsiniz.

Peter Jackson Yüzüklerin Efendisi setinde
Peter Jackson Yüzüklerin Efendisi setinde

1994 yılında çektiği ”Heavenly Creatures” (Cennet Yaratıkları), yönetmenin kendi ülkesi olan Yeni Zelanda tarihiyle ilgili bir hikaye sunuyordu. Bu film ayrıca Kate Winslet’in rol aldığı ilk önemli filmlerden biri olarak göze çarpıyordu. 1995 yılında çektiği ”Forgotten Silver” adlı televizyon filminden sonra, ”The Frighteners” adlı korku-komedi filmini çekti. Karısı Fran Walsh’le birlikte yazdığı bu eğlenceli filmde başrolü ”Geleceğe Dönüş” serisiyle meşhur olmuş olan Michael J. Fox üstleniyordu. Ülkemizde ”Sevimli Hayaletler” adıyla oynayan film, hayaletlerle iletişim kurabilen bir mimarın hikayesini anlatıyordu. Peter Jackson kendi imkanlarıyla çektiği küçük bütçeli filmlerden sonra 90’ların sonuna doğru Hollywood’un ilgisini çekmesiyle büyük çaplı yapımlara göz kırpmaya başlıyordu. Yönetmenin çocukluğundan beri hayallerini süsleyen ”King Kong” macerası ilk olarak o zamanlar Jackson’la birlikte anılmaya başlamıştı. Ancak büyük stüdyoların para odaklı düşünmesi King Kong macerasını Jackson’a emanet etme fikrini erteliyor ve yerine yine büyük çaplı bir yapım olan ”Yüzüklerin Efendisi” macerasına yönlendiriyordu. 1978 tarihli animasyon filmiyle görsel dünyada ilk olarak ortaya çıkan ‘‘Yüzüklerin Efendisi”, J.R.R. Tolkien’in edebiyat dünyasında şimdiye kadar yazılmış en etkili fantastik eserlerden birinin uyarlaması olarak da çok ciddi bir proje olarak görülüyordu. Öyle de oldu ve 2001 yılından itibaren 3 yıl arayla gösterime giren üç serilik ”Yüzüklerin Efendisi” fantastik dünyanın yansıtıldığı müthiş görselliği, büyülü atmosferi, müthiş oyunculukları, müzikleri, sanat yönetimi ve tasarımlarıyla kuşkusuz sinema tarihinin gördüğü en etkileyici sinema olaylarından birine dönüşmüştü. Yüzüklerin Efendisinin daha ayrıntılı bir incelemesi için şuraya bakabilirsiniz. 2004 yılında efsanenin son halkası da seyirciyle buluştuktan sonra Peter Jackson artık hem stüdyoların aradığı isim haline gelmekle kalmayacak aynı zamanda sinemaseverler tarafından da kolay kolay görülemeyecek bir saygınlık kazanacaktı. Bu saygınlık ve Yüzüklerin Efendisinin getirdiği üstün başarı, yönetmenin çocukluk hayalini gerçekleştirmesi için tüm engelleri kaldırıyordu.

Peter Jackson King Kong prömiyerinde
Peter Jackson King Kong prömiyerinde

Özellikle animasyon teknolojisiyle de ilgi çeken ”Yüzüklerin Efendisi” filmi, James Cameron’ın ”Avatar” filminde kullandığı teknolojiye ilham kaynağı olacak ve aynı zamanda 2005 tarihli ”King Kong” filminin de büyük kısmını oluşturacaktı. King Kong filminin incelemesi için de şuraya bakabilirsiniz. Yönetmenin çektiği ”Crossing the Line” adlı kısa filminden sonra çektiği son film olan ”The Lovely Bones” (Cennetimden Bakarken) yine bir kitap uyarlaması olarak karşımıza çıkıyor. Çocuk yaşta bir kızın talihsiz bir cinayete kurban gitmesinden sonra, kendi cennetinde katilinin ve ailesinin yaşamlarını izlemeye devam etmesini anlatan hikaye yine Jackson’un kendi atmoser yaratımıyla masalsı ve fantastik bir dünyayı etkileyici bir şekilde ortaya koyuyordu. Özünde son derece karanlık ve sömürüye kaçabilecek hikayenin, filmde yaratılan atmosferle dramatik olduğu kadar umut verici bir etki yarattığı da görülüyordu. Sonuçta ”The Lovely Bones” Jackson’un bir daha kendi tarzıyla ortaya koyduğu özel bir film olarak sinema tarihinde yerini alıyordu. Yönetmenin fantastik dünyaya olan ilgisi, şüphesiz gelecekte yine J.R.R. Tolkien’ın eseri olan ”The Hobbit” film serileriyle sinemaseverleri meşgul etmeye devam edecek. Sinema kariyerine başladığından beri filmleriyle onlarca ödül alan ve dünya çapında sevilen yönetmenin sinema tarihine bıraktığı her biri ayrı türlerdeki özel eserleri izleyip sevmekte artık seyirciye kalıyor. Ancak geriye baktığımızda açıkça görülen bir şey var ki Peter Jackson, sınırlı bütçelerle çektiği filmlerin yanı sıra büyük stüdyoların desteğiyle sinema dünyasına getirdiği büyülü dünyalarla hala amatör ruhunu koruyan tutkulu bir sinemacı olarak görülebilir. Zira sinema filmlerine dikkatlice baktığımızda hala ilk zamanki amatör ruhunun teknoloji içinde kaybolmadan parlayan dehasını görebiliriz. Tabii bunlar benim nacizane düşüncelerim aksi takdirde düşünseniz de Jackson’un filmlerini ömrünüz de en az bir kere de olsa görmenizi ve fantasik dünyaların mistik atmosferlerinde kaybolmanızı tavsiye ederim.

Peter Jackson King Kong setinde
Peter Jackson King Kong setinde
Peter Jackson
Peter Jackson