“O ses” de neydi öyle?
Gözlerimi açtığımda karşımdaharap olmuş yıkık dökük bir bina…Etraf toz duman içinde,Kasvetli bir hava ve dayanılmaz bir koku…Ötede bir araba var, hafiften yanıyor,Dumanlar yükseliyor dört bir yandan.Önümde sırtı bana dönük bir cansız beden.Bense yerde iki büklüm, yatıyorum,Vücudum kan bere içinde…Kendimi bile hissetmiyorum.Her şey o kadar güzel planlanmış ki!Adeta bir korku filminin karesindeyim.Çok geçmeden telaş ve koşuşturmaca…“Neyin var?“ diye bile sormadan
alıp apar topar götürdüler beni.Hem de hiç bilmediğim, görmediğim,gitmediğim, kapkaranlık ve soğuk bir yere…Üşüdüm, hem de iliklerime kadar,Üstümü örtecek bir battaniye bile vermediler

Sonra, sonra beyaz bir örtüye sımsıkı sardılar,Nefes almamı bile çok gördüler.Ne bağırsam sesimi duyurabiliyorum,Ne de kalkıp merâmımı anlatabiliyorum.Vücudum beynime isyan etmiş, dinlemiyor.Annem, ailem, sevenlerim, sevmeyenlerim,İşte, herkes burada, yanımda, biricik nişanlımdaPeki bu gözyaşları niye,yoksa bütün bunlar oyun değil miydi?Başucumda sevdiğim:“Hani ayrılmayacaktık”diye feryat figan…
Dayanamıyorum,kalkıp içimden sarılıp ağlamak geliyor.Ama nâfile, göz yaşlarım çöl olmuş.Evlenecektik, mutluluğumuzu bile çok gördüler.Uğurlanıyorum nasırlı eller üstünde adım adım.Yüzlere hüzün ve suçluluk bulutu çökmüş.“Kırmızı ışık” diyorum; hani, keşke yanmasaydı,görmeseydim, bir kez olsun dinlemeseydim onu, öylece basıp gitseydim;“o sesi” duymaz, binmezdim bu “sessiz gemi”ye
Ateş düştüğü yeri yakarmış, acısı bütün gönülleri…Her şey insana sandığımdan daha da yakınmış.Bütün varlığımı yitirdim, bir ”SUSMAK” kaldı geriyeYaşamak suç olmuş, onu bile çok gördüler.Alın! , hepsi sizin olsun, verin bir tek yalnızlığımı ve özgürlüğümü bana
Ve…Çabuk,Götürün beni ait olduğum yere!