Yaşadığımız dünyanın çarkını döndüren kelimeler vardır. Ve bu çarka hapsolup bu kelimeleri şart koşan insanlar. Onlar aslında kendi temel eksiklikleri için günah çıkartırlar. Kafalarında bir sürü soru işareti vardır, ama soruların ne olduğunu bile bilmezler. Sanki bilmedikleri, anlayamadıkları ile dolu bir kutu vardır kucaklarında ve yaşayabilmek için her dara düştüklerinde bu kutudan birer kelime seçip sunarlar. Masumiyet, güven, sadakat, yalan, gerçek, zaman, özveri ve daha neler neler. Negatif açılımlar içerisinde tek başlarına kalmış bu güzelim kelimeler, bir de utanılmadan birer koşul haline getirilirler. Bu zorla, dayatılarak öğretilmiş birşeydir, sonradan edinim, asıl korkaklıktır. Ben başıboş kalmış bu kelimelerden çok çektim. Sırf bu yüzden, eline hayatımı verebileceğim insanlara kalbimi veremedim. Çünkü onunla ne yapacaklarını bilmiyorlardı.Ortasından hayali bir eksen geçen, gerçek bir dünyada yaşıyoruz. Bu gerçek dünyanın üzerinde taşıdıkları ne kadar gerçek? Gözlerimi kısıp daha dikkatli baktığımda, sarf edilen hemen her kelimenin, olmayan gerçekliklere birer tanık olduğunu fark ettim. Masumiyet deniyordu, ancak hiçbir şey yapmaya cesaretimiz yoksa hep masum kalırız diyordum. Ertesi gün cesaret deniyordu. Söyledikleri ve davranışları birbirini tutmayan insanlar karşıma geçip bana yalandan bahsediyordu. Kendi özgüvenleri olmadığı halde benden güven dileniyorlardı. Sadakat diyorlardı, ben anlamını yitiren her kelimenin ardından gülmeye başlamışken. Aslında bu saçmalığın farkında bile değillerdi. Fark ettirme çabası ise daha büyük bir hezimetti.Zamanın gösterdiği tek şey, yelkovan ya da akrep nereye bakarsa baksın, aynı hayali eksende döndüğüdür. Hep yeni insanlar, yeni duygular, yeni yıpranmışlıklar, yeni mutluluklar yaşadığımızı sanırız. Oysa hepsi çoktan eskimiştir. Eksende tekrarlanırken bize ilkleri ve yenileri anımsatan çöplenmişliklerdir sadece. Zamanın dışına atılmış bir yaşam formuyken, başka bir zamanda kendimce bir çözüm buldum ve o hayali eksenden sıyrılıp kendi cümlelerimi kurmaya başladım. İnsan kelimeler benim deyip onlara tek başlarına sahip olamaz, ama kendi cümlelerine sahip olabilir. Bu kendi kutsal kitabını yazmak gibi birşeydir. Uzaktan bakıldığında tarifi olmayan bir hayal, ama yaklaşıp inandıktan sonra o eksenin her yerinde olduğunu hissetmek, onu çepeçevre kuşatabilmektir.Başlarda, gözlerimi ve kulaklarımı olan bitene ve olan biteni yapanlara kapattığım için el yordamı ile ilerliyor ve sağa sola çarpıyordum. Yine hasarlar oluyordu, ama bu defa benim seçimimdi. Dışarıda ise benim seçimim olmayan bir çark vardı. Bir süre sonra, ölümün bile yeri geldiğinde kendini öldüren bir kavram olduğunu, soyutlanmayı ve soyutlanılmış olanları ilk defa anladım. Artık gözlemci değil de yaşayandım. Söz konusu hayat kendiminki olduğun beri, insanların hayatlarını katletmelerine saygı göstermeye başlamıştım.Şimdi bulunduğum noktadan bakıyorum, ve noktanın insanın nereye koyması gerektiğini en iyi bilmesi gereken şey olduğunu görüyorum.