Elle, dünyanın en güzel kadınlarını çerçeveleyen, çekilen tüm fotoğrafların inanılmaz ipeksi kafiyesini yansıtan, modu aşan trendlerin takip edilip görmeye değer kılacak hale getiren, kapak kızını bir düşes kostümünde en iyi sunumunun yapılmasını sağlayan ve magazinlerin köşe kapmaca oynadığı “kadını ve kadın öğelerini barındıran” küresel piyasanın vazgeçilmez dergisidir. Ve durmadan kendini yenileyen konularıyla kadın hatlarını çevreleyen moda, sağlık, sanat, söyleşi, resim, cinsellik gibi konu içeriklerini donanımlı hale getirmedeki başarısı yadsınamaz bir gerçektir.Böylesine dev harflerle ismini diğer dergilere nazaran üst raflara yazdıran, milyonlarca satan bu dergi yanında, sınırları zorlayıcı ve alışagelmiş farklı bir editörü de içindekilere almıştı: Jean-Dominique Bauby.Anahtar sözcükleri: Başarılı, karizmatik, inancı zayıf ve tutkulu. Hayatında parasız pulsuz, aşksız sevgisiz, aç susuz kalmadığı tek an olmamıştı. Yaşamındaki her şey kuzey- güney enlemleriyle kuşanmış mükemmel bir hayattı kendisine sunulan. Dünya güzeli bir kadınla evliydi. İki kızı ve bir erkek çocuğu vardı. Elle dergisinde baş editör olarak tüm işlerin başında kendisi geliyordu ve öyle bir an geldi ki başa çıkamayacağı özel bir fotoğraf çekimi gerçekleştirildi. Eşinden ayrılıp o resim stüdyosunda kıyafetleri büyük bir izdiham ve karmaşa içinde sunan mankene aşık oluverdi. Aşıktı hiç olmadığı kadar belki ayran gönüllüydü belki kalbini kolay kaptırabilendi ama bu sefer yarım yamalak kalan bir şıpsevdiliği yaşadığı korkunç kaza ile son buldu. Oğlunu okuldan alıp evine götürürken birden arabada beklenmedik bir şey başına geldiğini fark etti. 1995 yılının 8 Aralık günü beyin kanaması geçirdi ve sol gözü dışında bedeninin hiçbir yerini kullanamıyordu. Felaketin ardından ona kalan tek şey beyni ve işitme duyusuydu. Sadece 43 yaşındaydı. Tıpta, ‘locked-in syndrome’ adı verilen hastalığa yakalanmıştı. Hareket edememekte, yardım almaksızın konuşamamakta, yemek yiyememekte, hatta nefes alamamaktaydı.20 gün sonra uyandı, bütün vücut fonksiyonlarını yitirmişti. Gözünü açtığında tekrar kapamadı çünkü diğer gözünden bakmak istedi karşısında kendisi ile konuşan kadın doktora oysa tek gözünden görebilirken ona eşlik eden sadece işitme duyusuydu. Konuşamıyordu ama her şeyi duyabiliyordu. Önünde eğilen kadına hayranlıkla bakmaya başladı ve terapisti ile o an tanıştı. Biranda diline gelen tüm çapkınca naraları cümlelere dökmeye başladı. Ağzında salya birikintisi oluşunca bir damla geldi gözünden ve karşısında duran terapisti eline mendilini alıp tuzlu damlasını sildi. Terapisti ona herkesle nasıl iletişim kuracağına dair harflerin kullanım sıklığına göre düzenlenmiş özel bir alfabeyi kullanarak sol gözünün yardımıyla bu alfabenin işleyişini anlattı. Her şey göz kırpması ile diğer harfe ard arda sıralanırcasına sözcük kurmaktı ve Jean-Dominique Bauby’ nin kurduğu ilk cümle, “Ben ölmek istiyorum” oldu.Başaramayacağını hissetti. O an kendisine uzatılan aynada halini görüp korktu. İstemiyordu ne kendisi ile ne de kimseyle iletişime girmek. Zaman ilerlerken ailesinin sık sık ziyaretleri, sevgilisinin durmadan arayıp terapisti ve eşi sayesinde iletişime geçmesiyle hayata yeniden sarılarak kendisinde var olan bolca hayal gücü ve zengin dünyasıyla bir şeyler yazmak istediği serüvene girişti. Çünkü sol gözü dışında felç olmayan 2 şey daha vardı: Hayal gücü ve anıları…Tümüyle felç olmuş bir bedende sağlıklı düşünebilen bir zihnin gözünden izlemeye başladı olan biteni. Başlagıcın bitişine yaklaşıldığında ortaya, “Kelebek ve Dalgıç” adında başyapıt ortaya çıktı. Kelebek onun renkli, ordan oraya koşturan halini; dalgıç ise denize olan özlemini simgeliyordu. O kadar beğenildi ki Türkçe dahil bir çok dile çevrildi ve satış rekorları kırdı. 2 yıl sonra 9 Mart 1997’de hayata veda etti.İşte bu gerçek hayat hikayesini, sinemacılığının yanı sıra bir ressam da olan yönetmen Julian Schnabel, ‘Kelebek ve Dalgıç’ ismiyle filme aktardı. Sıra dışı bir hayat öyküsünü anlatan film, birçok risk taşımasına rağmen yönetmenin ustalığı ve kameranın marifetiyle başarıya ulaştı ki, Cannes’da en iyi yönetmen dalında Altın Palmiye ödülünü aldı.“Kelebek ve Dalgıç”ta her şart altında yaşamanın ne kadar değerli olduğu vurgulanmaya çalışılmıştır. Kanatlanabiliyorsak yüzebiliriz de…