Hep korkutur keşkeler ve içini kaşır sürekli acabalar.
Bir gelir bir giderler, ara sıra da değil çok sık yapıyorlar artık.
Buralar gayet rahat, kaygısız ve güzel benim gibi. Ama acaba durmuyor içimde bırak git herşeyi bakmadan arkana, göreceksin bak herşey çok daha iyi olacak.
Rahat mı batıyor oluyorum sonra. İstanbul’un tedirginliği çöküyor üzerime.
Evim işim ve takıldığım bar arasında 10 dk. fazla yürümüyorum. Şirketim iyi, işim gayet şeker. Ama öpmek istiyorum işte bir kez olsun gerdanından. Öpeceğim de sanırım…
yorumlar
Bu yazdıklarının aynısını bende İzmir için düşünmekteyim, sanırım uzun süre aynı yerde yaşamak bayıyor. Değişiklik şart bünyeye, ama zor olucağı kesin.
Ayrılırsan özlersin İstanbul’umu, şen yosmamı, mavi gözlü, kara saçlı dilberi.
Nereye? BBG’yi terk mi ediyorsun? winmaker transfer olmaya can atarken hem de?
Denedik İstanbul’u biz, gerçekten güzel. Umulmadık gelişmeler bizi geri çağırmasaydı, hala orada olur muyduk bilemiyorum. Şimdi kazık çaktım İzmir’e, batmayı bekliyorum, batarsam düşüneceğim taşınmayı. Ama İzmir de çok güzel, arada derede kaldım ben şimdi…
Sıkıldım İstanbuldan..
Dağ evi istiyorum, gürültüden kargaşadan kötü insanlardan uzakta olsun…
anlık kaçışlar yapın, günübirlik. Bakın ben öyle yapıyorum.
Mayısta Bursa, İzmit, İzmir ve en son da Uşaktayım…
sadece haftasonları. Ohhh..
İstanbul yutar adamı, İzmir de miskinleştirir… en iyisi bir hafta birinde bir hafta ötekinde. ya da arada bir yerlere taşınalım. hep beraber
Sanki İstanbul “Jungle”‘mış gibi… Niye yutacakmış seni cekirge? Öyle boğazı olduğuna bakma. Hem İstanbul yutsa da ufak lokma yutmaz 🙂
Ama yine de İstanbul “kaygan” bir zemindir diyebiliriz. Hani sallanır da durur. Ayakta kalacaksan sen de o ahenge uyarak salınacaksın… sokaklarında…
Herşeyin ötrsinde, İstanbul bambaşka, farklı bir dünya, billboardlarıyla, barlarıyla, sokaklarıyla, insanlarıyla, boğazıyla, binalarıyla, püsürüyle. Hem giderken hem de dönerken düşündüren, acaba doğru mu yapıyorum dedirten bir şehir İstanbul, tadına hiçbir zaman doyulamayacak, doymaya kalkanın da kafasını kopartacak bir şehir.
ikinci paragrafında farklı bir şekilde ifade edilmiştir.
Başım feda İstanbula.. Ama sevmiyorum artık insanları, sanki herkes değişti kötü geliyorlar bana. Haketmiyor İstanbul..
kedileri sevsem…
sus be CuL! Beşiktaş’ta çay içsek, vapurla karşıya geçsek, bağdat caddesi simiti alıp gezici müzisyenleri dinlesek… Camlarına resimler yaptığımız, kedi istilasına uğrayan evimize dönsek; durmaksızın radyo eksen dinlesek, failus derin bulut gelse, japon asıllı elemanı “caponum ben” diye diye yere yerleşse, sui gece gelse, 7eleven’dan sağlıklı diye aldığı portakal suyundan bize içirse, Tanya solaryuma girse, “it’s raining man” dinleyip kilo verse… Özlettin şimdi, fena yaptın beni.
alsancak’ta da rahat sayilirlar.
aydin dogduum yer olmasina ragmen hicccccc sevmem.
salvo-g, bir de tanışıyormuşuz felan. 🙂
Biz de orada büyüdük, yıllardır uğramadım, kim bilir nasıl değişmiştir şimdi. Küçücük bir kent ama palmiyelerine hastaydım ben. Yaz aylarında boşalırdı, herkes bronz dönerdi sonra, okulda anlatırdık nerede ne yaptık. Kentteki komşunuz, aynı anda yazlık komşunuz falan da olabilirdi. Sokağa çıkınca kırk kişiye selam verirdin, biri sarkıntılık yapsa bir ordu kovalardı adamı. Küçük kentler şirin oluyor, ama gerçek şu ki bir o kadar da sıkıcı oluyor.
ben tek geçiyorum istanbulu.
rumeli feneri, tarabya, sariyer, yenikoy, vagabondos, istinye, emirgan, baltalimani, bedava park alani, hisarrr, artiz kahvesi, sahlep, balik ekmek, bira, rambo amca, arnavutkoy, ortakoy, ortalikkoy, ciragan, alle, besiktas, serencebey, iskele, dolmabahce, alle, kabatas, adalar, karakoy, eminonu, balik ekmek, arabesk, yerde balgam, tuz, yosun arrrgggh bogazzzz…tunel, tramway, galata, cicek, zumkuf, irish, beyoglu, beyoglu, bey…
prithee, my dear, why are we here ?? 🙁
bi yerde fazlaca yıl bulunmak bayan; evet evet öyle; bu yaz gebze’ye gecme ihtimali yüksek benim adapazarından.. Manevi bağ var gibi ama.. kurtarmıyo artık o da.. İstanbul’un icini sevmeme rağmen 3. haftasında boğuyo; ondan dolayı her istedigim anda istanbul’a atacağım bi yer olması gerekiyo ikametgahım..
Nevşehir hakkında bi şey bilen varsa anlatsın :))doğmuşum; 2 yaşıma kadar ordaymışım.. hiç bi şeyini bilmem..
Kütahya; yazın bile battaniye ile yattığım tek yer..
istanbul şehirden ziyade bir ülke… 21. seneme basmış olmama rağmen bilinmedik, görülmedik, havası solunmadık o kadar çok mekan var ki!
insanları, havası, tabiki trafiği ve günlük keşmekeşi pek çok kişi gibi zaman zaman bana da illallah dedirtiyor; yalnız her uzun süreli ayrı kalışımda özlenecek mutlaka birşeyler oluyor… homojen bir yer değil burası, kendimizi nerelerde bulduğumuza bağlı biraz da.
istanbul icime doluyo zaman zaman büyüyo büyüyo her an kac dakka sonra patlayacagını bilemedigim bi bi bomba yutmuş gibi hissetiriyo bazende ben onun içinde kayboluyorum mahçup oluyorum ona karşı haliyle neler düsünmüştüm oysa diy
istanbul icime doluyo zaman zaman büyüyo büyüyo her an kac dakka sonra patlayacagını bilemedigim bi bi bomba yutmuş gibi hissetiriyo bazende ben onun içinde kayboluyorum mahçup oluyorum ona karşı haliyle neler düsünmüştüm oysa diy
dediğiniz yer neresi?
istanbul yani orası. bölye yazılarda okuyunca ammman istanbul işte diyorum. ama gidince işte istanbul diyorum. durup durup gideyim diyorum.
şu var ama ya bir yere ait olmama hissi. bilir misiniz bunu. istanbul. bahdesen çoğu kişi sahiplenir istanbulu. istanbulum. yok yalan valla sen sahipleniyorsun ama neyi. o seni basıyor mu ki bağrına. şehir burda kimlik alıyor canlı bir varlık misali.
bi kere hakim olamıyorsun ki şehre. akıp gidiyor. sen istanbulda yaşamıyorsun o sürüklüyor seni. dağınık yazıyorum farkındayım. aslında söylecek çok şey geliyorda aklıma. ara sıra söylemek istemem onun gibi bu da.
bu kadar. şimdilik.
ahkamlardaki gibi sahipleniyorlar. şiirlerdeki gibi.
istanbulun kadın havası var gibi. istanbul canlı olsaymış dişi olurmuş gibi geliyor.
kadınada dişi. erkeğede.
artık zamanımı ve sağlığımı çalan mekan olarak gördüğüm istanbul. içinde biryere gitmek sorun, dışına çıkmak ayrı bir sorun, park yeri hep sorun (bedava park alanı nerede var infus? sadece profilo da ya da carrefour da yani yine betonda, ben kapımın önüne park etmek için bile para ödemek zorundayım be).
iş istanbul’da, yani para. 15 – 30 yaş arası yaşanmalı bu şehirde, illa ki üniversite öğrencisi olmalı, sonra yavaş yavaş fıyma pozisyonu almalı, hazırlanmalı depara, hele bir de evlenmişsen ve bebek yapmayı düşünüyorsan. bebeği salmalı çayıra ki debelensin toprakta yoksa yaramaz beton arası çalılıklar ona ne de bana.
göç hazırlıklarımı hızlandırmalı, eskiden hedefimiz gökçeada su ürünleri fakültesinde okumak ve orada yaşamaktı, bu düşünceyi tekrar gündeme getirmeli. yani neymiş favori mekanım her tarafını gezmiş olduğum ve gözüme kestirdiğim vahşi koyunların koşuşturduğu gökçeadaymış, hem oradan dürbünle sarı bayırı da gözleyebilirim net harici. tek sorun modem bağlantısı hangi hızdadır acep oralarda?
Istanbul uzaktan daha guzel sevilir sanirim. Platonik bir tutkuyla baglanir sansin varsa bir kac hafta gidip oynasilir Istanbul’la. Yoksa obur turlu cekilemez, agirligi altinda ezilinir gibi geliyor bir yandan.
bir kapı açıldı, girsem mi girmesem mi bilemiyorum.
ne var? iyice kontrol et derim. yoksa ardından kapanıverir kalırsın içeride. tam da çıkmam isterken hem de…
bi de gemileri yakma…