Bu gün çok güzel iki hediye aldım.

Hediyeler iki şişe şarap, fakat özellikli şaraplar, alçıdan, ürgüp göreme kaplamaları var. Yani paketleri oldukça şık iki şişe şarap. Şişelerle birlikte eve geldiğimde, alçı olan kaplamanın toz çıkardığını, kısacası pislik yaptığını, düşündüğüm için, üstlerine bir kat vernik attım. Hem daha şık hem de daha dayanıklı oldular. Daha sonra bu iki şişe şarabı içmeyi planladığım için, ağızlarındaki aluminyum folyoları yırttım. (özenle, ilk önce falçata ile bir kılavuz çizgi attım). Önceden bir şişenin folyosunun hafiften içeri çökmüş olduğunu farketmiştim. Herhalde tapa biraz içerde, diye düşünmüştüm. Her iki şişenin de folyolarını çıkardıktan sonra, benim için anlamlı, bir çok kişi için iğrenç bir görüntüyle karşılaştım. Bir böcek, o küçücük tapa çöküntüsünü bir canla değerlendirmişti. Bir solucan, örümcek ağı gibi bir dokunun içinde duruyordu. Biraz dokundum ve canlı olduğunu farkettim. Yeşildi ve çok ama çok güzeldi. Ağların içine kendini hapsetmişti; ama sadece bu değil, aluminyum folyo da onu hapsetmişti. Bir tankın içinde esir kalmış bir bebek gibi yani. Ne zaman buraya girebilmişti, anlayamadım.Ve belki de, sürekli karanlıkta olduğu için, asla uyanacağı mevsimi bilemeyecekti. Yaşamın anlamını düşündürdü bu sahne, ne kadar ısrarcı olduğunu, ve bir başka yaşamın ne kadar insiyatifinde olduğunu, onu çok sevdim, ve bana kendimi çok sevdirdi. Yaşamak işte böyle birşey.

Şarabı içmeyeceğim, o uzun uykusundan uyanmasını ve uçmasını ya da yürümesini bekleyeceğim.

İyi şanslar küçük tırtıl.