Bir martı kanadı suya nasıl değerse işte o kadar kısa sürecek omuzuma değip geçişin. O an kaderimizin bu denli keskin hatlarıyla çizilmiş olduğunu daha önce hiç farkedemediğimi anlayacağım ve zaten kilitlenmiş olacak adımların kendi mutad yönüne. Bizi bizden ayıran yollara vuracağız kendimizi. Gözlerimi senden alışım, hele o görüntünü hafızama hapsedişim herhalde çok zahmetli olacak.Gümüşsuyu Palas’ın emektar asansörüne binerken her seferinde gıcırdayan ahşap zemin, yıllar öncesinden kanatlarımda birikmeye yüz tutmuş çileyi anımsatacak bana. Sensiz yaşlanacağım hayatın çıkmaz sokaklarında. Emektar bir asansörle kader birliği yapacağım. Hayat boyu aynı kitabı okumaya mahkum edilsem yine Elias Canetti’nin Körleşme’si diyeceğim. Sonra belki yapabilirsem bakmadan görmeyi öğreneceğim önümdeki satranç tahtasının zaruri bir oyuncusu olarak… Zaruriyetler hep sonunda çokça meziyetlere gebedir ya, bunun için sana sonsuz teşekkür edeceğim her anımsayışımda. Bu oyunda bir oyuncu olmama katkı sağladığın için…Beni kedisiz, kendini bensiz bırakışın gelecek aklına, en çok da dağılmışlığımız… Pişman olacaksın yaptıklarına. Ne yazık dönemeyeceksin. Pişmanlık, inadına kilitler bazen insanın doğruya yönelişini. İnci Sokağı Sakinleri’nin senelerce babalarını beklediği gibi bekleyecek içimdeki çocuk seni. Hataların seni dönebilme ihtimalinden alıkoyacak. Yine Lacrimosa ölecek Requiem her çaldığında ve hep tartışılacak meçhul bestecisi o eserin.Dünya ikimizin arasında bir yerlerde ölümüne hazırlanırken çoğu şeyin önemsiz kalacağı gün gibi ortada. Belki bu yüzden, sınırı aşmak üzere olacağım çoğunlukla. Son cesaret, adrenalin pompalarken esaret zincirini gerip boşaltacak. Benden kaçtığın yerlerde, sığındığın topraklarda can yakacağım o zincirle. Canımı yakanların canını yakacağım bilerek. Savaşın acımasız yanını umursayıp garip, anlatılmaz hislerle dolacağım. Her seferinde ardımda süngü, sırtımda kurşun yarası taşıyacağım buna karşılık. Sürüleceğim belki nihayet senin de yabancı olduğun o lanet topraklardan. Kalbimi kanadımı kıracaklar biliyorum. O mevzilerde sana uzağından bakıp ancak o kadar yakın olmanın avuntusunda yaralarımı saracağım.Julio Cortazar’ın kedili bir fotoğrafı vardır hani, siyah beyaz. Bul onu. O kedi’nin, Theodoro W.’nun bakışı kadar içten olacak sana son bakışım. Fakat aramızdaki o kısacık mesafeyi aşamayan yalnızlığımla kalacağım hep. Bana yasak olan ne varsa, hiç anlayamadan üstelik. Bütün bunları yaşarken, önce içimdeki herşeyin renginin solduğunu göreceğim. Sonra savaşın gereksizliğini de anlayacağım belki birgün. İhtimal, o gün de gelecek.Mürdümler yapraklarını dökecek sık sık adımladığım bahçede. Ağaçlardan birinde tek bir elma kalacak, inatla tutunacak ağacın öz suyuna. Bana bir zamanlarki kendimi anımsatacak. Dağ evlerinde, kuzine üstlerinde kurutulan çoraplar düşleyeceğim. Onlarla ısınacağım. Şarap, elma, tarçın ve sohbet… Bir de kar botlarının ipleri ile oynayan kara kedi olacak yerde. En çok bu görüntü ile uykulara dalabileceğim. Son uykumun bu düşle olmasını hayal edeceğim… Kedi gelip kıvrılacak göğsüm üzre. Herşey siyah beyaz bir fotoğraf karesinde sona erecek.bu bir pilli patisözüdür!Page copy protected against web site content infringement by Copyscape