ben bu boyoza fena dadandım.ilk kez boyoz yediğimde –mekan İzmir aylardan mayıs- canım sevgilim sabah sabah sabah kahvaltı mahiyetinde bu ucubeleri masaya koymuş yanına da -asla yemediğim ve hala ısrarla bana yedirmeye çalıştığı- iki adet haşlanmış yumurta ve takviye çayla takdim etmişti.yahu yiyorum yiyorum ben bir lokma ısırırken o iki lokma dökülüyor,hayır meret fena halde hoşuma da gidiyor ama ancak bir beş tane dedikten sonra doyduğumu hissedebilirim diyorum.şimdi burada bir börekçide izmir sever bir aklı evvelin yaptığı boyozları gördüğümde hadi leaan dedim.neyse mis boğazlılığımın bana verdiği hakla bok attığım boyozları aldım misler gibi gazete-çay eşliğinde boyozları götürdüm.Boyozların yarısı spor sayfasını işgal etti tabi bu arada..Ertesi günlerde aynı tempoyla yürüdü gitti bu iş..az önce tartıya çıktım ki gördüğüm rakamı burada telaffuz edemicem.Sanki artık boyozlara,babannemin tarifiyle yapılan rum usulu yaprak sarmalara,ananemin keşkeklerine,çerkez tavuklarına hafiften bir veda etme zamanım gelmiş.Artık radika mı olur şevketibostan mı olur kaz ayağı mı olur ot haşlayıp üzerine sızma zeytinyağı döküp yeme vaktidir.Şu an aklımdan kırk göbek İzmirli kumrular,közde sandviçler,sütlü midyeli balıklar geçiyor.Hangi yemek aklıma gelse muhakkak izmirde geçen bir anı aklıma geliyor.ya ben izmiri çok özledim ya da karnım acıkmaya başladı.Misal Ahmet Priştina’nın öldüğü günden beri börülce yemek istiyorum.Adama üzülürken bir yandan da ah ulan deniz börülcesi olcak şimdi yanına da kabak çiçeği dolması bir de açtınmıydı bi ufak diye kafamdan geçiriyorum.Şimdi annem aradı akşama ne istersin diyor?sarmaaaa tabii ki sarmaaaaaaaaaaaaaaaaaaa….