Fas’ ta doğan berberi bir hatun… kaşlarının ortasında kırmızı bir beni yok, genelde hep gözlüklü (elinde sigara) röportaj veren ve kayıttaymış gibi ciddiyetle ve hatasız canlı, cansız her ortamda mikrofon uzatıldığında şarkı söyleyen bir sanatçı… annesi ev hanımı olmasına rağmen, çocukluğunu geçirdiği bölgede sanatla içiiçe olan bir kadın ve babasının kolluk kuvvetlerinde yer olması, ona olumsuz bir yönde etki etmemiş. Hindi Zahra’ nın hayatını en çok etkileyen şahıslar müzisyen olan amcaları gibi görünüyor, yani İsveçli bilim adamları yumurta testiyle colgate-i test etmeyi bıraksalar bu sounca varabilirler. Çölün ortasında yapılan bir bluestan, rock müzik ilginç gelebilir ama “No One Knows About Persian Cats” adlı filme göz atmanızı isterim. (Kaplumbağalar da Uçar filminin yönetmeninin diğer filmi)Hindi Zahra Paris’ te babasının yanına katılır, belki kırılma noktası bu hayatında, ya da ben “hayat hikayelerinde hep öyle birşey olmalı” takıntısı yüzünden Hindi Zahra’ ya öyle bir yol çiziyorum. Neyse 18 yaşında okulu bırakır, Louvre’ de ilk işini kapar. Aslında sanatla ilk karşılaşması böyle olur. Açıkçası Louvre’ de yaşayıp sanatla karşılaşmayanlara başka bir yakıştırma yapabilirim. O kadar da değişik birşey değilmiş be!

Tabi resim ve müzikle haşır neşir olmuş bu güzel sesli hatun… gittikçe müzikten yana kendini daha yaratıcı ve tanımlar olmuş, yani o sıralarda ev arkadaşımdı biliyorum, barda çalışıp, geceleri melankolik şarkı sözleri ve ritimler, melodiler, mırıldanmalar… Hindi Zahra’ yı özel kılan en önemli şey belli bir şarkıda Berbericeden söylerken İngilizce’ ye geçtiğinde ayırt edememeniz. Daha doğrusu uğraşıyorsunuz bile bu duruma. Çünkü yaptığı şey, evrenselliği yakalayabilmiş olması, kapitalist gelecek ama, “Think local, act global!” Zahra, sesiyle derdini anlatıyor ve öğretseniz her dilde söyleyecekmiş gibi aynı hüznü, arkadaşını ya da şehveti… sevgilisi onu sadece kendi dilinde terk etmiş ama Zahra sesiyle ona gereken cevabı vermiş bile. Hatta “Music” ile her erkeği-kadını dans ettirecek bir enerjiyi de yaratmış ve “Kiss&thrills” ile birbirine aşık etmiş, ardından “Don’t forget” ile birbirilerini unutmamalarını öğütlemiş. “Stand up” ile -ne senin annen olacak kadar büyüğüm, ne de kız kardeşin olacak kadar küçüğüm, sadece kadının olmak istiyorum- diyerek isyan etmiş. Haklı kadın canım, burdan kendisine paravanın arkasından sesleniyorum, “I’ m your man!”

Hindi Zahra’ yı böyle farklı etnik kimlikleri, tarzları sonuna -o ya da -lic getirerek profesyonel şekilde anlatmak değil amacım. (afro-american blah blah blah) Albümünü alın, bir kez dinleyin. Geriye dönüp baktığınızda, albümü bir kez aldığınızı ama bin kez dinlediğinizi göreceksiniz. Ben her tadı aldım bu albümden; chill, indie, blues, rock&roll, etnik ve kendisini daha çok yakın hissettiği jazz. Ben konser kayıtlarındaki doğaçlamalarında 60lardaki-70lerdeki kadın vokallerin ruhunu görsem de, kahinler Billie Holliday konusunda diretiyor.

Birgün olur da Türkiye’ ye gelirse Hindi Zahra, ne olursa olsun gidin o konsere, benden size tavsiye.