dünyamız milyonlarca yıl önce, henüz sadece bir toz ve gaz bulutuyken, başına gelecekleri bilse yine de insanoğluna yaşama fırsatı sunar mıydı acaba?niye mi?dünyanın iklimi hızla değişiyor.denizler hızla kirleniyor, tatlı su kaynakları tükenmek üzere.hızla tükenen kaynaklara fosil yakıtlar da ekleniyor. çeşitli kurumlarca yapılan projeksiyonlar, mevcut enerji politikalarının ve enerji arzı tercihlerinin devam etmesi durumunda dünyamızın birincil enerji talebinin 2007 – 2030 arasındaki dönemde yüzde 40 oranında artacağını gösteriyor.alternatif enerji kaynaklarına ihtiyacımız olduğu kesin. kesin ama bu kaynakları dünyaya yeni zararlar vermeden nasıl bulacağız, kullanacağız? fosil yakıtların neden olduğu sera gazları küresel ısınma ve iklim değişiklerine yol açıyor; nükleer enerji kaynakları toplumsal, çevresel ve ekonomik açıdan yüksek maliyetli.her biri birbirinden beter binlerce küresel felaket senaryosu kapımızda. her gün bir yenisini öğreniyoruz kitle iletişim araçlarından. peki ama ne kadarı gerçekçi öngörülere sahip? bunu anlamak için fazla da bilimsel olmadan ve kafa ütülemeden gelin minik bir beyin jimnastiği yapalım.kendi kendine yetebilen kaç tarım ülkesinden biriydik siz ilkokul sıralarında okurken? kaç sene öncesine kadar evinizin musluğundan su içebiliyordunuz? mart-nisan-mayıs ayları sizce de hala ilkbahar ayları mı? metrekareye düşen görülmemiş yağış miktarları hakikaten bir daha görülmeyecek mi?dünyanın çığlıklarını hala mı duymadınız?dünyada yenilenebilir enerji kaynaklarına olan ilgi bütün bu sayılan sebeplerle artıyor. büyük devletler araştırma kaynaklarının büyük kısmını bu alana kaydırmaya başladı bile. fosil yakıtların tükenebilirliğinin anlaşılması, yol açtıkları büyük iklimsel felaketler bu alanda çoktan rekabet yaratmaya başladı. bugün dünyada büyük çevresel felaketlere neden olan birçok ünlü firma bile bu konuda arayışlarda, çünkü buradan da büyük ekmek var.peki ya yalnız ve güzel ülkem tüm bu işlerin neresinde?hadi o zaman bir soru daha.avrupa’da rüzgâr enerjisi potansiyeli bakımından en zengin ülkelerden birisi; jeotermal enerji zenginliği yönünden dünyada 5. sırada; yıllık ortalama toplam güneşlenme süresi 2.640 saat ki günlük toplam 7,2 saate karşılık düşüyor ancak güneş ışınımının sadece yüz binde ikisinden yararlanıyor, acaba kimdir kimdir desem?bingo. bildiniz, türkiye.yenilenebilir enerji konusunda büyük bir potansiyele sahip olmakla birlikte türkiyenin son beş yılda elektrik enerjisi tüketim artışı yüzde 43. söz konusu artış dünya ülkeleri arasında gerçekleşen en yüksek artışlardan biri. ancak, hamdolsun teğet geçen ekonomik krizin, elektrik enerjisi talebindeki artışı frenlemesinin beklenen elektrik enerjisi krizini birkaç yıllığına ertelediği konuşuluyor. türkiyenin 2008 yılında enerji hammaddeleri ithalatına ödediği rakamsa, tüm ithalat tutarının yüzde 24’üne eşit.tehlike çanları bizim için de çalıyor. enerji darboğazının aşılması, dışa olan bağımlılığın acilen azaltılması, yenilenebilir enerjilerden faydalanılması ve bunun yerel ölçekte başarılması için çalışmalara hız verilmesi şart.enerji kaynaklarında özellikle dışa olan bağımlılığımızı azaltmak için yerli yenilenebilir kaynaklara hız vermemiz gerektiği anlaşıldığında hidro elektrik santrallere (hes) öyle bir hız vermişiz ki 2008 yılı itibariyle tüm nehirlerimiz üzerinde yapılabilecek hidro elektrik santral lisansları kapış kapış gitmiş. kendisini beş ile on senede amorti edecek olması nedeniyle yaratıcılarına büyük bir vefa örneği gösteren derelerin, nehirlerin yaratıcılarını neredeyse yarım yüzyıl hiçbir masraf yapmadan çalıştıracak kudrete sahip olmasının bunda etkili olduğunu düşünmek saflık olmaz herhalde.hidro elektrik santrallerin gerçekçi fizibilite çalışmalarıyla uygun tipinin seçilmesi, gerekli kontrollerin ve denetimlerin sağlanması, düzgün bir planlama yapılması durumunda sağlayabileceği faydalar enerji darboğazını düşününce yabana atılacak cinsten değil. ancak çok önemli bazı hususlar var ki göz önünde bulundurulmazsa dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmamıza sebep olabilecek cinsten.derelere bırakılması gereken minimum su miktarına can suyu deniyor. adı üstünde can suyu, derelerdeki doğal hayatın devamının sağlanması için en büyük gereklilik. aksi takdirde doğal hayatın yok olması, adı susuz dere olan binlerce derenin ortaya çıkması işten bile değil. ancak, can suyu miktarlarının nasıl tespit edileceği, projenin tamamlanmasının ardından da ne şekilde kontrol edileceği meçhul. çünkü bu konuda ne bir ulusal mevzuat söz konusu, ne de ulusal standartlar. yine projelerin hazırlanması aşamasında projelerden en çok etkilenecek olan yöre halkının, yörenin florasının ve faunasının suya olan ihtiyaçlarının net bir şekilde ortaya konmaması plansızlığın planının bir diğer göstergesi olarak karşımıza çıkıyor. projelere ilişkin firmalardan talep edilen çed (çevre etki değerlendirmesi) raporları ise tam bir muamma. kimi projelerde ön koşulken, kimisinde lisans verildikten sonra talep edilmekte. maalesef bu durumda da tam bir saldım çayıra, mevlam kayıra durumu hakim.projeler nedeniyle yok edilecek ağaçlar, dinamitlerle açılacak yollar ve gece gündüz çalışan iş makinalarının yaratacağı gürültü de cabası. çeşitli türlerin yaşam ve beslenme alanlarından uzaklaşmak zorunda kalması, inşaatların kazı malzemelerinin dere yataklarına boşaltılması, eko-turizm potansiyelinin olumsuz olarak etkilenmesi, balık üretim çiftliklerinin görebileceği zararlar, sosyal ve kültürel hayata olan etkiler de göz ardı edilen diğer unsurlar.türkiyedeki diğer uygulamaları (maden ve tersane işçileri, sular altında kalan tarihi kentler ve daha niceleri) göz önünde bulundurulduğunda içme ve sulama suyuna ayrılan miktar konusunda özel sektörün ne şekilde davranacağını kestirmek şimdiden zor.doğu karadeniz bölgesi kendine has özellikleriyle dünyada biyolojik çeşitlilik açısından korumada öncelikli 200 ekolojik alandan biri olarak gösterilmişken türkiyede yapılması planlanan 2000 projenin 419 adedinin doğu karadeniz’de yer almasının ironisi ise fosil yakıtlarda yatıyor.peki enerji krizi kapımızda, nükleer enerji güvenilir ve sürdürülebilir değil, çözüm nedir dersek.bu konuda elinden gelen her türlü çabayı gösteren çok kıymetli bilim adamlarının, meslek odalarının, sivil inisiyatiflerin sesine kulak vermek gerek. acilen güvenli, sürdürülebilir, çevre dostu ve riski en aza indirgenmiş ulusal enerji politikalarının ilgili kamu kurumları, üniversiteler, sivil toplum örgütleri ve yasama organları ile birlikte ele alınması gerekiyor. bunun için meslek odalarının önerdiği gibi yenilenebilir enerji stratejisi ve faaliyet planının, yenilenebilir enerji desteklerine ilişkin yasaların ve enerji verimliliği eylem planlarının oluşturularak acilen hayata geçirilmesi; enerjinin temel bir enerji politikası olarak tüm tüketicilere yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve sürdürülebilir bir şekilde sunulması beklentilerinin karşılanması gerekiyor.heslerin planlanmasına havza özelinde doğal, kültürel, sosyal ve ekonomik etkenlerin dikkate alınarak başlanması, su potansiyelinin öncelikli kullanımları belirlenerek devam edilmesi gerekliliği meslek odalarının geliştirdiği ortak çözümlerden. gelecek projeksiyonunun mutlaka yapılarak ileri yıllar nüfus artışına bağlı olarak su potansiyeli, suyun içme ve kullanım suyu, tarım, sanayi gibi değişik ihtiyaçlar için kullanım miktarlarını da içerecek şekilde uzun vadeli planlamasının mutlaka yapılması, kullanılması muhtemel içme öncelikli su paylaşımı sağlandıktan sonra arta kalan su ile heslerin projelendirilmesi ise yine çözüm odaklı raporlarda ortaya konmakta.lisans almış almamış tüm hidroelektrik santraller için çed raporlarının istenmesi, tesisin işletmeye açıldıktan sonra denetlenmesi ve yöre halkının istek ve şikâyetlerini hızlı bir şekilde inceleyebilecek kurumsal yapıların oluşturulması, can suyunun santral inşaatları bittikten sonra denetlenmesinin ve kontrolünün yapılması, can suyunun tayini ile ilgili mevzuat ve standartların acilen oluşturulması gerekliliği, lisans verilen santrallerin yapım çalışmalarının öngörülen süre içinde sonuçlanıp sonuçlanmadığının kontrolü de meslek odalarının dikkate değer diğer önerilerinden.ve son bir soru daha.rant için yatakları değiştirilen dereler, dere yataklarında göz yumulan kaçak yapılar, alt yapı eksiklikleri, ihmaller zinciri ve daha niceleri ama en önemlisi iklim değişiklikleri nedeniyle ani yağmurlarla oluşan sel felaketleri insanların canına mal olurken, babalarının mezarı hiç olmayacak çocukların geleceği olabilir mi?sorunlar ortada, önerileri de. şimdi taraf olma zamanı.geleceğine sahip çık.Kaynaklar:
Türkiyenin Enerji Görünümü – TMMOB Makine Mühendisleri OdasıHidroelektrik Santrallerin Yapımı ile İlgili İMO Görüşü – İnşaat Mühendisleri Odası Su Çalışma GrubuRize’de Gerçekleştirilen Hidroelektrik Santral Projeleri Değerlendirme Raporu – www.vadimedokunmayin.comNehir Tipi Hes’ler Görüşü – Tema Vakfı