Bursa çıkışında bir restoran gördüm bugün: “Mehtaplı Geceler”. Bir sokağa dalmıştım ondan önce, “Western İnternet Cafe” ve “Marry-Chat-Cafe”nin önünden geçtim. “Teke tek” bilgisayar eğitimi veren bir bilgisayar kursu vardı bi de, kalmamış ismi aklımda. “Gezer terliklerini İstanbul’la aynı fiyata sattığını” ilan eden bir dükkan gördüm sonra. Ve sefil oto hurdacı parkının yeni ismini hemen akabinde: “Çıkma Parçalar Dünyası”. Ya da ismi yıllardan beri böyle, ben uyduruyorum. “Halı kenarlarına overlok yaptığını” duyuran bir dükkan, “Amaç: Hizmet” diyen Özurfa Lahmacun Salonu, Eski Garaj-Terminal otobüsünün arka koltuğunda “şu renk mi moda, bu renk mi moda?” tartışmasını giderek harlandıran başörtülü kızlar.

Yalova-Yenikapı feribotunda yanıma olağan bir şüpheli oturdu sonra, önce bir kitap çıkardı sararmış sayfalarını açtı, baktım, dünya edebiyatından bir sürü romanın ismi alta alta dizilmiş, okuyacak hiç bir şey yok; anında teşhisi koymuştum ki zaten, kitabı kapadı, sanki sinek yakalamış gibi iki avucunu üst üste kapattı. Ve süper bir numara yapacakmış da, önce salonu atmosfere sokmak isteyen bir sihirbazmış gibi, üstteki elini alttaki elin üzerinde ağır ağır gezdirmeye başladı. Sonra hızla avucunu açtı, cebinden bir kağıt çıkardı, bir şeyler yazdı; eski Osmanlıca gibi bir şey, ama değil. Sonra arkaya döndü hızla ve hiç bir anlama gelmeyen bir şeyler söyledi. Baktım arkadaki adam ayaklanmış, o da İngiliz mi, İrlandalı mı, yaşlıdan beyfedendi bir abi, “N-e is-ti-yor-sunuz?” diyor; bu cümleyi bir kaç kez tekrarladı, doğru söylediğinden emin olmak için sanırım, ama en doğrusu ilk söylediğiydi.

Öteki Türkiye mi nedir, neyse artık adı, iyi yani, her şey yolunda.