Son günlerde iki tane konu tartışıldı Hafif’te :

Biri İsmet Özel‘in röportajı ile ilgiliydi.

Diğeri de moonshine‘ın ikinci çocuk ile ilgili hissiyatını içten bir şekilde bize sunduğu günlüktü.

Her ikisine de bakın, herhangi bir sonuca varılabilmiş mi ?

Sitede tenis oynamaya çalışanlar ve oynatmayanlar diye iki grup varolmaya başladı.

Servis atılıyor, karşılayacak olan, topa vuracağına raketi fırlatıyor. Karşıdakinin de eli armut toplamıyor, o da kendi raketini fırlatıyor, yetmiyor, ayakkabılarını, yetmiyor, yetmiyor, yetmiyor….

İsmet Özel blogunu ele alın …

Indian, runaway, g-men, nags head, psycho, ben… kimimiz sert kimimiz yumuşak kelimelerle içimizden gelenleri hafif’e dökmüşüz.

Peki sonra ne olmuş …

Diyalog ya da tenis maçı başladıktan 3 adım sonra başladığımız nokta ya unutulmuş ya da bir daire çizilmeye başlanmış.

Bir tartışmayı kişiselleştirmeden sonlandırmayı neden beceremiyoruz ?

Eğer birbirimize küfür edip, aşağılamak istiyorsak neden yardımcı olsun diye belirli konular üzerinden hakaret edip, aşağılıyoruz ?

Yılmaz Erdoğan bir oyununda “ biz birbirimizi sevmeyi beceremedik” diye sonlandırıyor perdelerinden birini.

Acı ama çok doğru.

Sap ile samanı ayıramayanlar var.

Tartışılan konu sex iken birden siyaset yüzünden kavga çıkıyor.

İsmet Özel’i tartışıyoruz, fransızca dil dersine dönüşüyor, ‘ ne alakası var şimdi, “o kim, bu kim” diye sorulduğunda, “salak” ‘ diyip içinden kurtuluyor, kaçıyor.

Tartışmada böyle bir cümle sarfedilir mi ?

İsmet Özel’e laf etmeyin, çünkü o mükemmel, laf eden salaktır.

Böyle tartışma olur mu ?

Bir konu üzerinde fikirlerimizi söylüyoruz, karıncalar gibi küçük çöplerden bir sürü odalı yuvalar yapmaya çalışıyoruz, birisi gelip, hepsini berbat ediyor.

Eğer amaç tartışmayı baltalamaksa, söyleyelim hafif uyku’ya sitenin formatını değiştirsin, “closed-blogging” tarzında üstüne konuşulmayacak sadece yalın linklerin olduğu bir site ortaya çıkarsın.

Diğer tartışma konusu ” kader mi ? tesadüf mü ? ” gibi üzerine çok güzel sohbetler yapılacak, beraberinde kahve yudumlanıp, kaçamak özel mesajlara vesile olacak bir konuydu : Dünyaya yeni bir bebek getirmek.

O blog da anası ile babası arasında evlilik bağı olmadan dünyaya gelen çocuk durumuna sokuldu.

Bir çuval incir berbat oldu.

Oysa buradan ne güzel felsefi görüşlere pencereler açılabilirdi, farklı filazofların farklı görüşleri ne de güzel tartışılabilirdi.

Ama ne gerek var biraz yoğunluğu olan tartışmalar yapmaya, en fazla 10 ahkâm sonra, hemen: “sen topsun, ağzını topla” vs…

İki seneyi aşan sürede hiç rastlamadığım şekilde Hafif’ten iki tane blog’un tamamen silinmesi de ayrıca çok üzücüydü.

Sınıfta terbiyesizlik yapanları sınıftan atmak yerine, dersi bitirip, bütün sınıfı cezalandırmak gibi oldu, isterdim ki daha güzel bir çözüm getirilebilsin…

Diğer taraftan da layık olduğumuz idare ile yönetildiğimiz gibi bir sonuca da varmamız mümkün ki bu daha da üzücü.

Internet farklı davranış tipleri ortaya çıkardı. İncelemeye değer …

Mail-group, forum, blogging siteleri gibi çok sesli ortamlarda bireylerden bazıları konu yerine kişileri tartışıyorlar.

Konu: Çiçek

A, diyor ki: ‘ben çiçeği sevmiyorum

B geliyor, ‘ çiçeği sevmeyen aptaldır

Hatalı.

Oysa

B dese ki ‘ çiçeği neden sevmiyorsun ? ben seviyorum çünkü çiçek böyle, şöyle ve öyle

Böyle başlarsa diyalog diğer gelen C kişisi de ortama ayak uydurmaya çalışır. Cafer’e bez getirmeye çalışırken dengesini kaybedip muhabbeti rezil etmez.

Elbet benim de çok hatam, kırdığım kalpler olmuştur ama artık birbirimize ucu sivriltilmiş bıçaklarla saldırmayalım.

Bıçaklarımızla birbirimizi değil, tartıştıklarımız konudaki nesneleri keselim. Onlara yine kabuk bağlatmasını, gönüllerini almasını biliriz ancak burada hepimiz birbirimizin yüzüne bakıyoruz.

Birbirimizin yüzüne yürekten gülümsemelerle bakalım.

Çok mu şey istiyorum ?