Geçenlerde Behzat Ç’yi izliyordum. Uzun zamandır izlememiştim. Komiserin, izlediğim bolumde mensubu olduğu teşkilatın üyelerine onca uğraştan sonra yaptığı konuşma, ”güç” adı verilen unsurun aslında pazu, kuvvet değil, onur ve dürüstlüğün hakim olduğu duygu ve hareketler silsilesi olduğunun apaçık ifadesiydi. Teşkilat bir katilin soruşturmasını sürdürse de gelişen bazı olaylardan dolayı, sadece kendi çıkarları için kapatıyor, katil serbest kalacak iken Behzat Ç. buna katlanamayıp işi sonuna kadar goturmeye kararlı şekilde hareket ederken bir de tehdit alıyor. Sonunda bir konuşma yapıyor. Konuşmada kendisinin yoldan çıkarılmak istendiğini anlatıp, teşkilatına sitemini dile getiriyor. Aldığı çeki yırtıp atıyor ve plaket tabağı yanına alarak salondan ayrılıyor.Bir diğer unsura yine kitap fuarında şahit oldum. Erdal Sarızeybek adlı konuşmacı, memleketteki tüm olan biten gizli kapaklı olayların aslında nelere bağlı olduğunu, doğudaki ağaların vakti zamanında sadece kendi egoları için nelere sebep verdiğini, Atatürk zamanın çıkan onca isyanın neden ve nasıl çıktığını anlattı bizlere. Ağzım açık izledim. Ohaa, vay bee diyerek izlememi tamamladım.

Sadece şu mideyi doyurmak için insanların neler yapabildiğini ve başkalarının hakkını nasıl gaspettiğini ”ulusal” anlamda çok daha iyi anladım o an. Yani güç denilen şey, bunu sadece kendi çıkarı için kullananın eline geçince, onca ülke ne hale geliyor çok daha iyi anladım. Bu bahsedilen de yıllar onceki doğudaki toprak ağalarının yaptıkları ve yediği yüzlerce insan hakkı…şimdiye de biz sıkıntısını çekiyoruz. Düzen bozukluğuydu, memleket huzuruydu vesaire, vesaire, hangi ağanın umrunda olmuş ki??Sonuç itibarı ile güç fiziksel bir yaptırım olmaktan çıkıp dürüstsel ve onursal bir hareket olursa, memleketimin her koşesindeki insanı mutlu, mesut olacaktır.