Sandalyeye oturup minderi kaydırınca hay allahım kıç kıç değil yarım dünya diye söylendi kendi kendine. Ayağının ucuna takıp peşisıra sürüdüğü terlikleri sandalyenin yanına doğru itip sızlayan bacaklarını ovalayarak bir sandalye daha çekti. Hah dedi kendi kendine şimdi tam oldun, bir sandalyeye de sığmaz oldun ki hey hey. Bacaklarını uzatır uzatmaz derin bir oh çekti; kızgın yağda yaktığı kuru nane pul biberi bulamacını çorbaya döktüğü an geldi gözünün önüne; oh be dedi yüreğim coss ediverdi valla. Fasulyeleri koyduğu, kenarı ocağın yanında kalıp yanmış plastik leğeni kucağına yerleştirip fasulyelerin uçlarını kırmaya başladı. Annesi yeşil fasulyeye bıçak değmez, değerse tadı kalmaz demişti. O zamanlar pek hevesliydi yemeğe, ev işine. Şimdi içi kalkıyordu kalkmasına ama yapacak birşey yoktu işte. İyi ki ektim şu fasulyeleri dedi, kılçıksız kütür kütür vermişti fasulyeleri. Gururla baktı eserine. Duvarın üzerine çakılmış çivilere bağlanmış gergin iplere sarılmış koca koca yapraklara bakıp yarım ağız gülüverdi. Bahçe işine çok hevesliydi. Eli yatkın değildi ama içi pır pır ediyordu diktiği bir dal filize durunca. Top biberleri, yayla domatesleri, patlıcanı, maydanozu, nanesi, yeşil soğanı, taze fasulyesi… Hatta geçen gün mutfakta nemlenip filizlenmiş patatesi hiç umudu olmadan diktiği yerden boyunlarını güneşe uzatmış yapraklar çıkınca pek bir keyiflenip ince belli bardağa çayını koyup karşısına oturuvermişti. Sanki izleyince büyüdüğünü görecek gibi. Fasulye işi de komikti. İlkokulda kuru fasulye filizlendirmişti tüm sınıf. İki kat pamuğun arasına fasulyeleri koyar bir güzel sulardın. Hele bir de güneş değmeye görsün yemyeşil fistanlanırdı bembeyaz fasulyeler. Aynı öyle çimlendirmişti fasulyeleri, sonrada gömüvermişti toprağa. Ertesi sabah uyanıp çıktılar mı diye bakmıştı. Tam on üç gün sürmüştü toprağı delmeleri.Ayağının ucuna terliğini geçirip mutfağa geçti. Terlik giymeyi hiç sevmezdi ama dördüncü çocuktan sonra çişini doğru düzgün tutamaz olunca doktor aman ha ayağını üşütme demişti. O gün bugün yalandan sürüklerdi terliği peşisıra. Yağı döktü tavaya, üzerine de demincek kıydığı soğanları atıverdi. Soğanı az pişmiş yapardı. Tadını versin derdi. Soğanın üzerine fasulyeleri attı. Tahta kaşıkla bir güzel karıştırdı. Bir tutam tuz bir tutam da şeker attı üzerine. Kapağı kapattı. Kenarı çatlak porselene iki tane domatesi de doğrayıp bıraktı tencerenin yanına. Az demini alsındı hele fasulye, en son domatesini koyar bir taşım kaynatırdı bir bardak suyla. Herifi severdi zeytinyağlılarını, kız neler döktürmüşün öyle yine derdi her defasında. Bir çeşit teşekkürdü işte kel kör hayatlarında. O da herifini severdi. Gözünü onda açmıştı ne de olsa. Allahı var iyi adamdı. Bir gün elini kaldırmamış, bir kez olsun kötü laf söylememişti karısına.Hah çay da olmuş dedi. İnce belliye doldurdu çayını, ekmeğin içine de azıcık peynir tıkıştırdı. Televizyonun kumandasını alıp hiç yaşayamayacağı hayatların içine girmeye hazırladı kendini. Amanın kesecem bu ayakları deyip söylendi çayından ilk yudumunu alırken.