Duygularını yaşıyorlardı sonuna dek. Köpürte köpürte… Sallıyorlardı şişeyi iyice… Son yuduma dek dudaklarında hissederek köpükleri, içecek şeyin ne zaman biteceğine kafa yormadan içtikleri müddetin niteliğine odaklanıyorlardı. Aşk biter bir gün teranesine kulak asmadan yaşadıkları an’ı sonsuzlaştırmanın peşinde kalplerinin üzerinde dört nala koşturuyorlardı atları.Bu koşturmaca arasında yollarına tümsekler, engebeler çıkmıyor da değildi tabii. Ergen bir kızın sivilceli yüzünde koca bir soru işareti olarak yansıyordu aşkları. Annelik mi kadınlık mı önde gelir sorusunun bitimindeki o işareti görmezden gelmek kolay olmasa da baş başa kaldıkları anda her şey gibi o da koca bir kapının ardında kalıyordu.Parçalanmış ailelerin çocukları diye başlayan tüm cümlelerin karşısına öyle cümleler koyuyorlardı ki, o kızın yüzünü sorularla gölgelenmemiş bir yüz haline getirebiliyorlardı sonunda. Kadın sevdiği adamın kollarında bir anne olduğunu hatırlamaktan korkmayacak kadar haklı ve güçlü hissediyordu kendini. Aşkını kirletecek her suçlamaya içinden dolup taşan o kocaman duyguyla göğsünü gere gere karşı durabilirdi. Çünkü o haksız suçlamaları yapanları da içine alacak kadar büyütüyordu kalbini onların karalamaya çalıştığı o duygu. Onları da seviyordu, evde sadece kendisine ait olmasını bekleyen o bencil, küçük kızı da.“Senden nefret ediyorum.” demişti henüz birkaç dakika önce. Hala sesi yankılar yapıyordu havada… “Allah bilir babamı da aldatmışsındır sen. Aşık olduğunda gözün hiçbir şey görmüyor çünkü.”“Evet, yuvamızı yıkanın ihanet olduğunu doğru tahmin ettin. Ama küçük bir detayda yanılarak… Ben aldatılan taraftım, aldatan değil.” diye haykırmak istedi o nefret dolu yüze. Ama bu kadar çok sevdiğin birini sırf senden nefret etmemesi için paramparça edemezdin. Onun hayatında bu kadar büyük bir yer kaplayan bir adamın yerine kızı yaşında biriyle dünyanın bir ucunda keyif çatan büyük bedenli o şımarık çocuğu koyamazdın bir anda. Yoksa tutunacak tek bir dalı kalmazdı bu narin bedenin. Nefreti yaşamında aşka ufacık bir yer bile bırakmazdı.Nefret edecekse kendisinden etsindi. Çünkü bir genç kızın duygular dünyasındaki ilk erkek örneğiydi baba. O figürü zedeleyince o dünyaya adım atacak diğer erkekler de hep bir parça zedelenmiş olurdu. Kendilerine ait olmayan günahların gölgesini taşıyarak girerlerdi içeriye.“Ben kimseyi aldatmadım!” dedi sadece. “Şimdi bir adama aşık olmam evli olduğum zaman zarfında da birine aşık olabileceğim anlamına gelmiyor. Şu an özgür bir kadın olarak yaşıyorum duygularımı. Eğer yaşantımda hala baban olsaydı özgür bir kadınmış gibi davranmazdım.”“Canım acıyor.” diye karşılık verdi kızı ona. Tek bir söz bile söylemeden hem de… Ve böyle konuşmadan bir şey söylediği her zamanki gibi en yüksek perdeden duyurdu sesini. Odanın kapısında kalakaldı o anda. Kızının tüm hırçınlıkları, adaletsizlikleri bu iki sözcüğün önünde eriyip tükeniverdi. Kendisi o yakarışı duymasın diye kopardığı gürültü tamamen susmuştu şimdi.“Biliyorum, yanlış bir şey yapmıyorsun. Birini böylesine sevmeyi hak ediyorsun sen. Ama ben yine de acı çekiyorum. O yabancı adam bu odalarda dolaştıkça cam kırıklarıyla doluyor kalbim sanki. Her atışında kırıklardan biri batıyor.” diyordu şimdi de.Bir an dönüp onun yanına gitmeyi istedi. Onun başını göğsüne dayayıp küçücük bir kız olduğu zamanlardaki gibi saçarını tatlı tatlı okşamayı… Aşka kapılarını kapayan bir kadın olarak ona gerçek bir anne olabilir miydi? Kalbini ona en çok hissettiren o duygu olmadan diğer duygulara hakkını verebilir miydi yeterince? Evet, o göz yaşlarını bir süreliğine dindirebilirdi belki. Ama ona sadece anne olma hakkı tanıyan, başka hiçbir kimliğe girmesine izin vermeyen o kızdan günün birinde bilincinde olmasa da bu bencilliğin hesabını sormayacak mıydı? Mızmız bir yaşlı kadına dönerek şimdi onun kendisinden beklediği gibi sadece kendisine ait olmasını istemeyecek miydi o da?Hayır bunu yapamazdı ona. Bir kadın olma hakkını kendine çok görecek kadar bencil bir insan haline dönüşmesine izin veremezdi. Her şey çok yeniydi daha. Kafası karışmış küçük bir kızın tutarsız tepkilerini gösteriyordu. Biraz zaman lazımdı ikisine de. Acıları doyasıya yaşamak, nedenleri, sonuçları iyice bir gözden geçirmek gerekliydi. Yakında bir gün bu yatakta , yastığına sarılmış, o cansız şeyden medet umacak kadar çaresiz hissetmesine neden olan şeyin annesinin gerçek bir kadın olmasıyla bir ilgisi olmadığını o da görecekti. Bir gün bir erkeği sevdiğinde, annesinin yüzündeki o arkadaşça ifadede bulacaktı şimdi yaşadığı bu muazzam duygunun ona bir anne olarak neler kattığını. Suçlayan ve kıskanan gözlerin yerini anlayan ve destekleyen gözlerin almasını sağlayacaktı o duygu. Kadın olmalarına izin verilmeyen annelerin kızlarından hep çocuk kalmalarını bekleyerek ödettikleri bir bedelin ömür boyu yükümlüsü olmaktan kurtaracaktı onu.