Saçından yüzüne düşen bir perçemi geriye doğru attı ve şarap şişesine uzandı elleri ardından.Zaten son bir kadehlik içkisi kalmıştı şişede.Sonra? Her gece olduğu gibi ağlaya ağlaya uykuya mı dalacaktı, resimlere mi bakacaktı, yoksa ona telefon mu açacaktı bu ruh haliyle,bilemedi..Bugün sevdiği adama ‘elimdekilerle yetinmeyi bilmeliyim’ demişti. Yani ‘bana gösterdiğin ufacık ilgi,şevkat kırıntılarıyla yetinmeyi bilmeliyim. Dünyadaki çoğu kadını güzel bulduğun ama benim için bu cümleleri yılda anca bir sarf ettiğin gerçeğini de hazmetmeliyim’ demekti aslında bunlar.Hatta ve hatta beni,sevgilini öç alacak kadar az sevdiğin gerçeğini de hazmetmeliyim demişti içten içe..Ne kadar çok şeyi hazmediyor, ne biçim bir mideyle kaldırıyordu bunları. Klasik bir Türk filminden fırlamış karakter gibi hissetti kendini. Hep ağlayan, hep sızlanan, hep ilgiye aç, insanları derdiyle boğan, kendini elleriyle boğan kadın.Nereye kadar azizim?Nereye kadar bu siyah-beyaz dram sürecekti? Ve mutlu son neredeydi? Film kaç dakikaydı ve onlar kaçıncı dakikadalardı şuan?İstememek, hiç beklememek, odun gibi yaşamak hangi kadının doğasında vardı?O da öğreniyordu işte elindeki o KOCAMAN aşkı ufaltmayı ve karşısındakine öyle sunmayı.Belki bir gün sırf yaşattıkları yüzünden bu sefer karşısındaki adam elindekilerle yetinmek zorunda kalacaktı, kimbilir……..