İstiklal caddesi insan ve ışık dolu. Sıksık omuzlar çarpıyor pardonlaşıyoruz. Aşağıya Galataya doğru iniyorum amacım Yıldıza uğrayıp biraz laflamak. İşlettiği kafeye giriyorum doğru mutfağa geçiyorum. Yıldız deliler gibi yiyecek içecek bişeyler hazırlıyor bir yandan da konuşuyoruz. Hemen gevşiyorum bütün gerginlik kayboluyor. Gidip masalardan birine oturacam ama boş yer yok. Çaresiz geri dönüyorum. Birilerinin yanına otur diyor Yıldız. Burası gay cafemiydi diyorum. Anlamadın mı o kadar geldin lan diyor. Yuh diyorum kendi kendime. Bir boş masaya oturuyorum nihayet. Kesecek erkek olmamasının burukluğuyla kendimi kültürel faaliyetlere veriyorum. Kitaptan 10 sayfa kadar okuyor 3 bira içiyor kinleniyorum. Kitapda çantaya giriyor. Tam o sırada yan masadan bir çocuk kitaba bakabilirmiyim diyor. Uzatıyorum. ben de sizinkine bakabilirmiyim diyorum. Uzatıyor.Tıkanmayazıyor. Algılayamıyorum. Uzakdoğu felsefesiyle ilgili bişey sanıyorum. Boş bakışı yakalıyor uyanık, tıkanma diyor aykırı edebiyat. Hı diyorum. hı . hı hıOtursana diyor. Ahmet diyor. Oturuyorum 2 bira daha gidiyor hemen. Oysa kendimi babylona saklamaktaydım bugün 1 aydır beklediğim Jimi var. Bir park problemi yaşıyor partner sürekli tel çalıyor bir saattir. Taksimde park yeri yok eve gidecem oluyor bir ara. Beşiktaşa park et gel diyorum. Ahmet ben aseksüelim diyor. Hı diyorum hı. 21 yaşındayım diyor. Çok bişey kaçırmış sayılmazsın diyorum. Kısa sürüyor terapi ne de olsa rahatsız cafe sandalyeleri insana gevşeme sağlamıyor. Ahmet bana sarılıyor. İşte beklenen güzellik geliyor beyne votkalı 2 bira sonra sana bi test yapayım diyor. Ev yılan ağaç kafes çiz diyor. Çiziyorum. Bişeyler söylüyor anlamıyorum. Ağacının kökü yoka takılıyor aklım. Yokmuş diyorum deli gibi gülüyorum. Karşı masadan 2 lezbiyen kız kesmeye başlıyorlar. Bir saattir süren öpüşmelerine kısa bir ara vermişler ilgilerini toplamaya çalışıyorlar. Boşver diyorum şimdi tercihleri sorgulama zamanı değil. Nihayet tel geliyor. Ahmetle sarılıp sarılıp birbirimizi öpüyoruz. Telefon alıp veriyoruz birbirimize. Testin devamı var diyor kız arkadaşımın bana yeni soktuğu lafı pas ediyorum hemen kendini didikleme diyorum. Bir daha sarılıyoruz. Zıplayarak çıkıyorum cafeden. Galata oda kule arası ağacımın kökü yokmuş diyorum zıplayarak. Babylona girildiğinde Jimi çoktan başlamış oluyor. Partnere sinir katsayısı artıyor. Arada bi de yemek yiyecekti utanmasa. Ağacın kökünü sikeyim diyorum içimden. Jimi kırmızı tüllerle süslü bi taç takmış. Total devastation la keyfimde biraz yerine geliyor. Ne varsa nefeslilerde var diyorum. 2 birada nefesli çalgılara tapınırken gidiyor(Ruhun ağızdan girip çıktığına dair kızılderili inanışlarının doğruluğuna birayla daha kolay inanılıyor). Babylon tayfası bitkin düşmeden jimi sahneyi terk ediyor.
yorumlar
Üç şişe şarap(1 beyaz,2 kırmızı); masanın konusu “Bir şizofrenle yaşamanın eğlenceli yanları”.Alkolikler gününün hakkını verdiğim kanaatindeyim.Seneye Allah kerim…
Ahmet’te her numarayi biliyormus, …kitaba bakabilir miyim.., …gel sana bir test yapayim… Masallahi var.
Ahmetçim gibi siz de kendinizi didiklemeyiniz rica ederim ada68.
İlginize ve önerinize teşekkür ederim ama lütfen kendimle arama girmeyiniz yanık kokunuzla…Hem unutmayınız imamın sadece dediği yapılır yaptığı asla…
Yıllar önce, üniversiteyi kazanmam dolayısıyla doğup büyüdüğüm yerleri terk edip İstanbu’la geldim. Ağzımın süt koktuğu zamanlar aslında, birkaç bira dışında pek tanışmış sayılmam alkolle.İstanbul’un o çok sevdiğim ilkbaharlarından ilkinde, ölü gibiyim aslında canım da sıkılyor, sıkıntımı biraz olsun paylaşacağım bir dostumu görmeye İstanbul üniversitesi ne gittim. Kimya fakültesinin oralarda dalgın yürüyüşümü sürdürürken Dilek’i farkettim. O mahalleden tanıdığım bir arkadaştı, bir metreden üzerime atladı, sarıldı, sarsıldım bu ne ilgiydi şaşırdım kaldım. Kendime geldiğimde bizim öğrenci evinde votkalı bira içiriyorduk. Kendimden tekrar gitmem çok kısa sürdü. O ne kafaydı öyle. Ertesi gün sabah daha zor oldu bu kez kendime gelmem. Bu karışımın adının balyoz olduğunu o gün öğrendim.
Bu Jimi Tenor’un kendi sitesi, bilgisayarında dinlemek istersen Total devastation.
sağol şahanesin
öğlen ayık kafayla okudum yazını … “helal olsun” dedim. “murathan mungan gibi olmuş” … “muşik”i hatırladım bir anda. aseksüel, pezevenk, yaşama ustasıi insan sarrafını …ama yazmadım birşeyler …. şimdi sarhoşum. neşeli bir sarhoşluk bu. bunalımsız, dostlarla geçirilimiş bir muhabbetin sonrası… “babylonsuz” “taksimsiz” “aseksüelsiz” , “bunalımsız” güzel bir sarhoşluk …tek aklımda kalan şey kırmızılı çıtır hatun …olsun öyle ya da böyle, seninki veya benimki , sarhoşluk güzel birşey ….ne demiş adamımız : “sarhoşluk, ertesi gün hayata dönüleceğinden emin olunan bir intihar biçimidir …..”
valla alkol sevmıyorum ben şahsen.ahkam değil ama bu işin savunmasıda olurmu blmiyorum ki savunmada yapmıyorum.ben arasıra ot içmeyi tercih ediyorum.chat yaparken,sevişirken,tangoya gittiğimde,yeni bir yemek deneyeceksem,masturbasyon yaparken,arkadaşlarla eglencesine vs. keyifli oluyo yanikikir : )
Kafa koparan her şeyi seviyoooom.
ahmet hanım evladımız bu kitabı okuyormuş.
Ben bu blogun filmini seyretmistim. Daha yeni animsadim. Filmin ismi Lost In Translation DVD’si piyasada mevcut. Nisan ayinda gosterime girecekti ama girmedi. Bilemiyorum neden ?Filmdeki Bill Murray karakterini Ceylan, Istiklal’deki saskin ordek karakterini Scarlett Johanson oynuyor. Filmin sonundaki gozyasli ayrilma sahnesine kadar benzesen bir durum var. Isin garibi orijinal senaryo dalinda oscar aldi bu film (imdb). Oskarlik bir gunmus yasanan. Film cok muthis, saskin ordeklerle empati kurabilen herkese tavsiye edilir. (nacizane)
dinlemedi kimse yalnızlığımın boğuk gecedeki çığlıklarını.oysa avazım çıktığı kadar bağırıyodum.Karşı dağdaki köy evinin sik kadar parlayan ışığı kadar bile umut yoktu içimde bi gün doğacak o kutsal günü göreceğime inanayım.Buz mavisi rengiyle göz kamaştırıyordu yaklaşmakta olan bok fırtınası ve içinden bana götüyle gülen siyah beyaz şeytan.Gözlerimden akan nefret gözyaşları çoktan yağmurun yerini almıştıki..Sevemedim…..İntiharın eşiğinde olan bir yaratığın içinde patlayanı nerden bilecektiki serin yakamozda sevişmekte olan kadın.Derin bir okyanusa dalıp bir yunus sırtında sonsuz huzur aramak..kesinlikle bu olmalıydı dünyanın kurulabilecek en berrak hayali.Bir zincire asılı bir güneş gördüm oralarda bir yerde.Zincir o kadar uzunduki bir halkasını tırmanmak bile bütün gecemi aldı.Daha çok halka var.Ama ben sevemedim.Yağmura ve tükrüğe karışan kan damlaları yerde küçük b,r göl oluşturmuştu..Kıpkırmızı bir göl.İlk defa görüyordu çocuk kandan bir göl.İçine girmek için çırpınan vücudu çoktan beyninin emrine uymuştu farkedemeden.Tarifsiz duygular kapladı benliğini.Yapılması gerekeni biliyordu zaten çok uzun zamandır.Kim bilir kaç kere görmüştü aynı rüyayı aynı gecelerde……..Siktir et ben sevemedimki…..
Bokunu cıkartacaksın ki bir anlamı olsun. Saol, demek o gün bugünmüş.
Minazey helal, senin gibi acik yureklilere ihtiyacimiz var. Bulundugum yerde senede bir gun “OT Gunu” ilan edilir yuzlerce insan sehrin gobeginde bulusur sabah 10 dan aksamm 5 e kadar oturur sehrin gobegindeki en buyuk parkta ve ot icer. Sonra da kalkar sorun cikmadan evlerine donerler.Bazen dusunurum o icilen ot degilde alkol olsa bu insanlar boyle sakin sakin terk edebilirlermi o parki veya o parkin hali ne olur onca siseden sonra.
effe ,nerde yaşıyosun ki sen?söle vize alıp geliyorum..
🙂
Kanada/Toronto, fakat sirf onun icin geliceksen degmez.
o duzenege nargile diyorlar arkadasim, Turk olupta nargilenin ne oldugunu bilmeyeni de ilk defa duydum.
Allaım altta goygoycular birikti yakında yok pet şişeden nasıl çekilir yok tükenmez kalemle nasıl duman ziyan edilmez geyiği yapacaklar. Gidin kardeşim günlüümün altından yaa. Alkolik günlüğü burası.