Günlerden hangi cumartesiydi veya pazardı… Hangi gecenin dolunayıydı? Hatırlıyor musun? İnan bende hatırlamıyorum. Anlamsız olduğum, sıkıldığım, boş boş etrafa bakındığım anlardandı. Avuç içlerimin arasına aldığım sesini dinliyordum sessizce…Yolculuklar neden daima alfabenin sonuna doğru başlar bilir misin? Harflerinden taşan, kelimelere sığmayan, hayatın anlamına ağlayan bir cümleler eşliğinde… Anlaşılmayacak yine biliyorum. Yine de satır aralarına gizliyorum, kimse bilmeden, kimse duymadan. Kapılar kapanıyor tek tek birbirinin içinden geçerek, yüzüme hürmeten sessizce… Labirentlerde kayboluyorum. Dolambaçlı, birinin kurguladığı… Neredeyse… Neredeyse parmak uçlarım dokunacaktı… Tökezlemeden önce…Ellerim, gözlerim, bedenim ve ruhum kayıp. Ellerim katilim. Bedenim suskun. Gözlerim kâbus, ruhum karabasan. Eksiliyorum senden içeri, sana doğru. Hiç kendine boğulur mu insan? Erteler mi arzunun dolaştığı bakışları gözlerinden? Terk eder mi o kırılgan titreyişi? Kendi içinden geçip kendini diriltmeye çalışır mı? İçimin kalesinde kuşatılmış bir zamanı zapt etmek mümkün mü?Kan yürüyor kelimelerimden bu aralar. Kanıyorum. Kırmızıyla inatlaşıyorum. Şarabın kalbinde konaklıyor kelimelerim, şiirin gövdesine akıyor. Mor bir renk kaplıyor ölmüş bir şarkıyı. Şarkılar da lal oluyor kelimeler gibi… Acıtıyor notalar. Hançerliyor melodiler. Şarkı halinde kalıyorum. İlkbaharda dökülüyor bütün yapraklarım. Yapraklarım çürüyor, Küflü gövdemi örtüyor.“Korku sorgulanmadığı sürece, korku verenler işlerine devam edeceklerdir” demişti. Hiç düşündün mü, korkularıyla baş ediyor da insan, korkusuzluğun çaresi var mı ki? Sefil bir güç koydular içime, ben ne olduğunu anlayamadan… Sefildi belki de şık… İtiraz etseydim, dağlara ayıp olacaktı… Hani şu engel oluşturan, hani şu uzadıkça uzayanlara… Anlıyor musun? Kabul ettim çaresizce… Şimdi bende anlıyorum… Gerçeklerim ile devirdiğim ağaçların ağlayışlarını içimde.Devamlı kulaklarıma uluyan kötürüm gece şakaklarıma öpücüklerini çivilemeye başladı yine. Ben… Ben olamadım ki hiçbir zaman… Sadece… Sadece lanetlendim… Anlıyor musun?Yeter… Artık okuma dolunayın karanlık yüzündeki yazıları… Her kelimesinde başka bir karanlık var… Uzak iklimlerimi hatırlamaktan korkuyorum sadece… Dedim ya günlerden hangi cumartesiydi ve belki hangi pazar, hatırlamıyorum. Artık ne önemi var…Şimdi sendeki kelimelerimi ve sana söyleyemediklerimi alıp yanıma gidiyorum. Nereye olduğunun ne önemi var… Arkamdan bakar mısın yoksa gelir misin düşünmek istemiyorum çünkü… Artık bilmek istiyorum… Öylesine… Ama… Ama yine her zaman olduğu gibi ve yine hiç bilmediğin gibi “belki” sana yalan söylüyorum.
yorumlar
Üzgünlüğüm; dirhem-dirhem yaptığım hataların yansımasıyla şekillenir gecede. Işığı sönük bir odaydı bulunduğum. Buğulu camlara ismini yazarken ve kirli perdeleri sonuna kadar çekerken kimse görmesin istedim. Zerresini özlediğim umutlarımdan geriye kalan karamsarlıktı sadece. Sahnelenmiş bir papatya baharı, cemresiz. Sancıya dönüşmüş bir apse acısı. Gül kokan bahardı belki bana yazdıran. Lakin ilk miydi son mu? Hangi bahardı? Sararan yapraklarıyla menşurdu sonu ve başlangıcında yeşil yaprakların her tonu.İsyanlar bazen, nefes alıp verişlerlerdeki şükretmelere engel olur… Yüreğine sağlık Plakton…
sus geliyor her şeye, bütün günleri susturmak istediğin gibi kendine de sus geliyor. ama cesaret edemiyorsun söylemeye. biraz sonra diyorsun, biraz sonra kendime söylicem her şeyi ama susarak söylemeliyim. bu duyurulanlar tamamen kendini öldürüyor baksana.ev çatının üzerine yıkılmış bir haldeyken saçmalıyor heceler cümlelere ve cümler noktayı arıyor bir an önce. nokta kaçıyor virgüle sığınıyor. vir gül başı üzerinde yer verirken noktaya, devam ediyor her şey kendini söylemeye.kalemine sağlık plakton. akıcı bir üslup ve bütünlük.
Uzun zaman oldu yazılarından mahrum kaldım. Zevkle okumamak elde değil. eline sağlık ey dost
hoşgeldin acuistic …yazı harika ellerine sağlık dostum.
@plakton, senin her yazında çok şık resimler olurdu. bunda neden yok?
Karanlığın insanı delirten bir ihtişamı vardır. Fikirler yıldızlar gibi parlar havada salkım salkım… Dudağımın kenarında yarım kalmış eski bir mektep türküsü, devamını söylersem yitip gidecek anılarım. Ölmek bunun için daha kolaydır sevmekten ve bunun içindir benim yaşama katlanmam… Toz toprak içindeki imgeler ve hece döküntüleri en yüce kulaklara bile söylenmemeli bilirim. Söylemek kolay olsaydı bir çırpıda dökülürdü pamuk ipliğine dizili kelimeler… Siz kelimeler, kalkın, izleyin beni… Biz ileri giderken, çok gitmiş olsak bile, daha vardır gidilecek elbette. Ama dur!!! Bu kez her şey belki iki kelimelik bir cümlede saklıdır… Dur yakma! Şiirler şimdi… Şimdi gelecek dilim ucuna…Dost… Gözükmüyordun ama kalbim buralarda olduğunu söylüyordu. Umarım keyfin benim için söylediğin değerli kelimelerinden de güzeldir. Bil ki mahrum olan bizdik yokluğunla. Hoş geldin sefalar getirdin gönül dostu, Hoş geldin acuistic.Hepinize çok teşekkür ederim dostlarım, içten yorumlarınız ve destekleriniz için…Ve aRRoGaNTe HoMbRe; resim (affına sığınarak)artık diğerlerine ….
Eline saglik kardesim. Her zamanki gibi mükemmel…