evlilik, aşk, sevgi gibi çok önemli duygusal konularda üzerinde de doğu ve batı uygarlıları arasında bazı kökten gelen ayrımların olduğu yadsınamaz. batı kültüründe çokça yerini bulan tutku, coşku dolu aşkların karşısında doğu kültüründe çok derinlere işlemiş bir bütünsel, özverili sevgilerin bulunduğunu düşünüyorum. hatta çoğu batı özellikle de Avrupa dillerinde aşk sözcüğü ile sevgi sözcüğün birbirine bitişik anlamsal bağlamlarda karşımıza çıkması aslında aştan ayrı özgün bir sevgi anlayışının yerleşmediğine işarettir bence. hatta çoğu batı dilinde akrabalık sözcüklerinin çok düşük derecede betimleyici olması aile kavramının da ciddi biçimde doğu-batı geçişinde değişim gösterdiğini öne sürmeyi sağlar. doğu dillerinde çoğu kez sevgi sözcüksel biçimlenmelerle gelişirken aşk kavramı ayrı bir mecrada kendine yer buluyor.bu söylemlerin günümüz dünyasında tabi ki de sınırları çoktan aşılmaktadır ve hatta artık doğu-batı uygarlığı diye bir ayrımın da ne derece geçerli olduğu tartışmalıdır. ancak şu var ki günümüz toplumların algı, yaşam ve duygu dünyalarını etkileyen belirgin ilkelerin doğu yada batı kökenli olduğu iddiası da kendine yer bulmaktadır. örneğin görücü usulü evlilik biçimin doğu ve doğu toplumlarına özgü bir gelenek olduğu yadsınamaz. ve cinsel özgürlük temelli gelişen flört, aşk, erkek/kız arkadaşlık kavramlarının da bu biçimleriyle yani halihazırdaki uygulamaları ile batıdan kopup gelen batıda evirilen ilişki biçimleri olduğu söylenebilir.çoğu kavramın içinde izi geriye doğru sürülebilen bir doğu-batı ayrımının olduğunu düşünmek benim kişisel bakış olması kadar çoğu yazarın da işlediği bir konu olması bakımından dikkate değerdir. hatta öyle ki günümüz dünyasında bu doğu-batı eksenli tartışmalardan köklenen uygarlık çatışmaları yada uygarlıkları çatıştırma çabaları çok güncel örnekleri ile gözümüze sokulmaktadır. dinin , gücün, demokrasinin, özgürlüğün kırılgan ve tartışmalı doğarı sürekli bir doğu-batı ikiliğinde gündemde tutulmaktadır.Fromm’dan biraz alıntı yapmak gerekirse, doğu kültürlerinde görücü usulü dediğimiz usul sadece Türklerin icadı değildir, Fromm eski Çin toplumunda da bu adetin hatta çevresindeki toplumlarda da bu gibi evliliklerin geçmişten günümüze ciddi biçimde kopup geldiğini belirtmektedir. bu usulden bir evlenmenin aslında özgürlük seçim aşk gibi kavramlar açısında çok tartışmalı olduğu herkesin kabul edeceği bir şeydir diye düşünüyorum. yani kendi seçiminin çok aşağıya çekildiği bir evlenme biçimi daha doğrusu evlendirilme biçiminin ne denli etkili, yerinde, doğru bir uygulama olduğunu tartışmayacağım. çünkü seçim özgürlük aşk gibi bağlamlar zaten kendi doğaları gereği batı kökenli kavramlardır. oysa batıda bunların yerini uyum uygunluk sevgi gibi kavramlar doldurmaktadır. kendi rızaları alınsa da bir şekilde toplumsal uyumlanma ve toplumsal düzenliliğin sürerliği adına kadın ve erkek evlendirilip birbirlerini sevmeleri koşuluyla her şeye başlamaktadırlar.Fromm bu konuya dikkat çekerken bu durumun tam anlamıyla karşıtı olmasa da karşılığı olarak görülebilecek batı kökenli kavramlardan bahsediyor. Batı’daki özgür cinselliğin doğasında da bulunan seçim kavramı evlilik kavramına yansıyor. Batı evlenmesinin öncülü olan flört ve aşk gibi kavramlar evliliğin aslında bir özgür seçim olduğu tezini destekliyor. Oysa doğu uygulamasında evliliğin bir seçim değil uyumlanma ve gereklilik aracı durumunda gözükmektedir.bütün bu söylemlerin düzeltilmeye ihtiyacı olduğu kesindir. tarafsız çözümlendiğinde aslında iki evlilik biçimi de aslında kendi doğdukları uygarlık içinde en doğru çözüm yada en uygun usul olarak algılanıp uygulanmıştır. sevginin evlilik içinde doğacağı hatta aşkın evlilik alevleneceğine göndermede bulunan “evlilikte keramet vardır” sözündeki doğu motifinin öbür yanında “hayatımın erkeğini bulmadan evlenmem” sözündeki batı motifi bulunmaktadır.Fromm’un ikili sevgi-evlilik karşılaştırmasına kendi felsefesinden kopan bir sevgi anlayış olgunlaşma ve öbür yandan da bireysel özgürleşme kavramlarından ayrı olarak ben salt evliliğin kendi tekil kurumsal yapısını da düşünerek çok da farklı olmamakla beraber bir yeniden değerlendirmede bulunmak istiyorum.batı kökenli anlayışın sonucunda doğan evliliklerin doğu toplumlarında ciddi ayrılma ve sorunlara yol açtığı yadsınamaz bir gerçektir. çünkü eşlerden ikisinin de aynı bakış ve düşünce içinde olması olanaksız olsa da birbirlerini sevebilmekte yada tersine eşler büyük bir düşünsel uyum gösterirken sevgi/aşk gibi etkenler silikleşebilmektedir. bunun nedeninin aslında evliliğin hem doğu hem de batı toplumlarındaki eksik ve bence hatalı öngörülere dayalı olarak uygulanmasıdır.evlilik konusunda iki ayrı zıt olmasa da ayrık görüşün, bir bakıma aslında doğu-batı kutuplaşmasının doğu ayağındaki en büyük yanlış öngörü evliliğin yani birlikte yaşama etkinliğinin sevgi, ilgi, aşkı kendiliğinden körükleyeceğidir. batı ayağındaki en büyük yanlış ise yanlış kişiyle yani hayatının aşkıyla evlenmediğini düşünerek hızla boşanma, ayrılma, kopma çabasına girmektir. böyle boşanan çiftlerin her zaman aralarında yoğun bir sevgi halen derinden sürmektedir hatta bu sevginin taşıyıcısı çocuklar olmaktadır.işte ben bu iki kendimce gördüğüm yanlışa dayanarak kendi tümleşik kişisel görüşümü belirtmek istiyorum. evlilik kavramı evlilik öncesinde batı kökenli kavramlardan esin almalı diyorum.yani hayatının aşkını arama, temeli sağlam bir cinsel özgürlük, kişisel seçim ve karşılıklı iletişim, ilgi, sevgi kavramlarının evlilik öncesi döneme egemen hiç değilse baskın olması gerektiğini düşünüyorum. ancak evlilik sonrası dönemde yani seçim yapıldıktan düğünlerle, alaylarla, törenlerle, coşkularla kutlanan bir birlikteliğin ardından süren evlilik sürecinde “doğu” kavramlarının artık egemenleşmesi gerektiğini düşünüyorum. çünkü ben hayatının aşkı yada en doğru kadın/erkek sözüne inanmıyorum. böyle mükemmel uyumlu bir çift bile zamanı geldiğinde değişecek kendilerini yenileyecek ve aslında birbirleri için en doğru kişilerin başkaları olduğunu dahi düşünebileceklerdir. bakınız aldatma sorunsalı… yani aldatmanın temelinde doğru kişi olmamanın, eski heyecan haz ve mutluluğu bulamamanın yattığı kesin bir gerçektir bence. oysa eğer bu bakış yani batı kökenli en doğru kişiyi, hayatının aşkını arama-bulma etkinliği evlilik ile sonlandırılır ve doğunun en doğru kişi evlenilen kişidir, aslında doğu bakışından bu evlenilen değil evlendirilen kişidir, bakışı egemen olursa boşanmayı tetikleyebilecek halihazırdaki özgürlük seçim ve aşk gibi batı kavramları bir anlamda geri plana itilmiş olacaktır.sonuç olarak ben kendi sentezimde evlilik bütün kullanılagelen ilişki kavramları içinde çok daha yukarı bir yere oturur diyorum. bütün ilişki kavramları içinde hepsinden ayrı olarak daha üstün ve korunmaya her şeyden daha çok gereklilik duyar diyorum. çünkü bu toplumsal kurumun en önemli ürünü olan insandır. aileler yada sevgi-ilgi-bakım ortamında büyümeyen bireylerin kendilerinin ve toplumun farkına varmalarının çok zor olacağını düşünüyorum. burada aslında evlilik ile aile kavramlarını bütünleştiriyorum.benim evliliğe ilişkin sentezci bakışımın ardında da belki de bu gerçek yatıyor. yani evliliğin öncesindeki özgürlük, seçim egemen yapı, evliliği kişiler açısından istenen kendi seçimleri yapıyor. ancak evlilik kurumu oluştuktan sonraki süreçte batı kökenli özgürce aşk arayışı hatta kimi kez aldatmaların nedeni olan cinsel özgürlük anlayışının evlilik kurumu sonrası için ilkel ve yıkıcı olduğunu düşünmekteyim.gerçekten hayatın boyunca sevebileceğin aşık olduğun kişiyi seçtiğine inandıktan sonra kesinlikle geri dönme.hayatının aşkını bulmak için çalış ve eğer bulduğuna inanıyorsan her şeye bundan sonra onunla devam et.