O gece çok değişik rüyalar görmüştü. Rüyasında, içi kapkara olan bir girdap onu yutmaya çalışıyordu. Sanki bu girdap canlıydı. Oktay nereye kaçarsa kaçsın, onu takip ediyordu. Tüm uğraşlarına rağmen girdap Oktay’ı içine doğru çekmeyi başarmıştı. Oktay girdabın içine çekilince her tarafı müthiş bir karanlık kaplamıştı. Bu karanlığa eşlik eden sıkıntı hali dayanılmaz boyuttaydı. Bu durumdan kendini kurtarmaya uğraşıyordu. Ama başarılı olamıyordu. Tam boğulucak gibi olmuşkan, kendini birden yatağının içersinde buldu. Nefes nefeseydi. Atleti terden sırılsıklamdı. “Çok şükür, rüyaymış,” diye kendi kendine söylendi. Yanında ki yatakta yatan arkadaşı Ahmet, derin bir uykudaydı. Onu rahatsız etmeden yatağından sessizce kalkıp, lavaboya doğru gitti. Yüzünü, saçlarını ıslattı. İyice uyanmak istiyordu. Aynada kendine baktı. Koyu kahverengi saçları kısacık kesilmişti. Uçlarından sular damlıyordu. Kaşları oldukça uzundu. Gözleri, saçına uyumlu olsun diye sanki özel olarak koyu kahverengi olarak yaratılmıştı. İnce çizgili dudaklara sahipti. Teni ise bir erkeğe yakışmıyacak kadar beyazdı.Islak olan atletini, kurusuyla değiştirdi. Tekrar odaya girdiğinde yatağına doğru gitti. Yastığının ve çarşafının da terden ıslanmış olduğunu gördü. “Bu kadarda terlenmez ki,” diye söylendi. Yatağının yanında duran komidinden, temiz çarşaf ve yastık kılıfı alıp onları ıslak olanlarıyla değiştirmişti. İşi bitince cam kenarına doğru gitti. Camı açıp, açık olan gökyüzüne baktı. Gecenin karanlığında yıldızlar işil işil parlıyordu. Uzun uzun yıldızlara baktı. “Babamı benden aldınız, ama beni alamıyacaksınız,” diye sessizce söylendi. Güneş doğmak üzereydi. Yerinden kalkıp, dolabına doğru gitti. Bugün önemli bir gündü. Herkes almış olduğu puanlara ve istedikleri bölümlere göre yerleştirileceklerdi. Asker üniformasını andıran okul formasını giydi. Seçmiş olduğu bölümü belirten kağıdın kopyasını da cebine koydu. Aslını dün okul idaresine vermişti. Aynada kendine baktı. Hazırdı. Kapıdan çıkmadan önce arkadaşı Ahmet’i uyandırdı ve odadan çıktı.——————————————Yetmiş beş mevcutlu son sınıf öğrencileri, toplantı salonunda öğretmenlerini büyük bir heyecanla bekliyorlardı. Fazla beklemek zorunda kalmadan okulun öğretmenleri ve rütbeli subaylar salona girdiler. Tüm öğrenciler yerlerinden kalkıp, hazır ol da durdular. Öğretmenler yerlerine geçince, sınıf öğretmeni eliyle “otur” işareti yaptı.- Çocuklar, biliyorsunuz ki sınavdan almış olduğunuz puanlar neticesinde, sizlerin tercih ettiği bölümlere yerleştirileceksiniz. Bunun için aranızdan otuz sekiz arkadaşınızın seçileceği ve ” DERİN KARANLIK ” isimli uzay gemisinde görev alacak kişileri tespit etmek için, Albay Hakan Çelik ve diğer subay arkadaşları burada bulunmaktalar. Lütfen onlara yardım edin ve sizlere sormuş oldukları sorulara titizlikle cevap verin.Sınıf öğretmeni Ayla hanım sözünü bitirince yerine oturdu. Albay Çelik bir adım öne doğru çıktı ve öğrencilerin sandalyeleri arasında dolaşmaya başladı.- İçinizden otuz sekiz şanşlı kişi belirledik. Bu kişiler bizimle birlikte uçsuz bucaksız uzayın derinliklerine seyahat edecekler. Hepinizin bildiği gibi bu bir öğrenci gemisidir. Başınızda on iki tane eğitmeniniz olacak. Gemide herhangi bir sorun çıkarsa bu eğitmenleriniz tarafından çözülecek. Şimdi sıralarınızın üzerine bırakılmış olan görev çubuklarını okuyucuya yerleştirin ve seçilmiş olduğunuz bölümleri öğrenin.Öğrenciler büyük bir merakla, görev çubuklarını okuyucudaki yerine yerleştirmişlerdi. Öğrenci masasına monte edilmiş olan bilgisayar ekranları birden bire canlanmışlardı. Her biri ayrı renkteydiler. Bu renklerin ortasındaki yazıda ise, öğrencinin nerede görev alacağı belirtilmişti. Albay Çelik, daha fazla beklemeden söze başladı,- Yeşil renkler, yer hizmeti verecek olan gurubun rengidir. Diğer renkler ise uzay gemisinde görev alacak olan öğrencilerin bölümlerini belirtmektedir. Kırmızılar, geminin hareketini sağlıyan reaktörlerde öğrenim görecekler, Beyazlar, sağlık ekibinde; morlar, her türlü teknik donanımla ilgilenicekler; Siyahlar ise kaptan köşkünde iletişim, uzay gemisi pilotluğu ve kaptanlık eğitimi alacaklardır.Oktay, ekranda ki renkten hiç memnun değildi. Kızgın bir ifadeyle, ekranda ki siyah renge ve üzerinde yazan “kaptan, pilot” yazısına bakmaktaydı. Hemen yanında oturan arkadaşı Ahmet, onun ekranına bakmıştı. Tam Oktay’ı tebrik etmek için ağzını açıcaktı ki, Oktay’ın kızgın yüz ifadesiyle karşılaştı. Arkadaşını çok iyi tanırdı. Ne zaman yüzünde bu ifade belirse, arkasından çok kötü şeyler gelirdi.- Şişt… kendine gel oğlum. Nerede olduğunu unutma.Sınıf öğretmeni, memnun bir yüz ifadesiyle Albay Çelik’e ve arkadaşlarına baktı.- Artık otuz sekiz öğrencimiz sizin himayaniz altında. Onları ne zaman isterseniz alabilirsiniz.- DERİN KARANLIK, bu akşam saat dokuz da hareket edecektir. Uzay gemisine seçilen öğrenciler tam zamanında orada olsalar iyi olur.- Ya gelmezsek?Bu soruyu küstah bir edayla Oktay söylemişti. Albay Çelik, Oktay’a dik dik baktı.- Bu sorunun cevabını gerçekten istiyormusun?Oktay gözünü bile kırpmadan Albay’a cevap verdi;- Evet.- Şu ana kadar edinmiş olduğun tüm haklardan mahrum edilirsin, ayrıca sana verilen görevi yapmadığın için de okul ile tüm ilişiğin kesilir, sana yapılan tüm masrafları ailen okula ödemek zorunda kalır. Ödemediği taktirde ise, senin yaşın tutmadığından ebeveynlerinden biri hapse girer. Umarım cevabım tatmin edici olmuştur.Verilen bu cevap karşısında tüm öğrenciler, dehşete düşmüşlerdi. Albay tüm öğrencilerin zamanında uzay üssünde olacağindan artık emindi. Yanlızca Oktaydan emin olamıyordu. Bu çocuk her türlü deliliği yapabilecek kapasitede birisiydi. Yer hizmetlerinde çalışmak için dilekçe vermiş olduğu halde onu uzay gemisine aldırmıştı. Durum çok nazikti. Tüm sınıfın dışarı çıkması için emir verdi. Tahmin ettiği gibi Oktay verilen emri dinlememiş, oturduğu yerden ona bakıyordu. Sınıfta yanlızca ikisi vardı. Oktay’ın yanına gitti.- Seni rahatsız eden nedir?Oktay, adeta ateş saçan gözleriyle Albay Çelik’e bakıyordu.- Benim yer hizmetlerinde görev almak için dilekçe verdiğimi biliyor olmalısınız.- Evet.Oktay verilen bu cevap karşısında daha da öfkelenmişti.- O zaman ben niye uzaya çıkıyorum?Albay Çelik gayet sakin bir şekilde cevap veriyordu.- Seni tanıyorum. Babanı da bilirdim. Kaybolmadan önce onunla eski bir dostluğumuz vardı. Onun kaybolduğu haberini annene ben vermiştim. Seni ilk o zaman gördüm. Daha altı yaşındaydın. O zamandan aklımda kalan ve hiç unutmadığım, annenin sana söylediği bir söz vardı. “Uzaydan nefret ediyorum, babanı bizden aldı, seni de benden almasına izin verme.” Ben çocuk olsaydım ve annem de beni bu telkinlerle büyütmüş olsaydı, her halde ben de senin gibi uzaydan korkardım.