Ben nerde kaybettim o duyguyu? Nasıl anlatsam, bir çardak altındayım sanki. Bir yerlerden su sesi geliyor. İçleri serinleten bir serpinti oluyor şırıltılar… Yaprakların gölgesi vuruyor üzerimize. Çay bardakları var masada. Duvarlar çevreliyor bahçemizi. Bize yabancı gelen her şeyi öte yanda bırakan…9-10 yaşlarındayım diye hatırlıyorum. Yanımda yaşıtım bir kızla cıvıltılar saçıp duruyoruz bahçeye. Annem de masanın bir yanından bize klavuzluk etmekle meşgul… Bu yaşların huzurunda tekin olmayan bir taraf vardır, biliyor bunu. Küçücük bir bakış ya da kelime bitmek bilmez çağrışımlara yol açabilir. O yaşlarda huzurlu olmak bir amaç olarak seçilmediğinden, kararlılıkla onu savunma gereği de duyulmaz. Bu yüzden büyükler kollama gereği duyarlar küçüklerin küçük dünyasındaki güzel gülüşleri.Bizim masamızda da böyle bir durum vardı işte! Gizem’le ben nedenini bilmesek de annemin oradaki varlığından garip bir ferahlık duyuyorduk. Yan komşunun bahçesindeki fıskiyeden gelen su sesleri gibi serinleten bir şeyler vardı sanki onda da.Gizem bir ara tehlikeye sokar gibi olduysa da bu sütliman havayı, annem bu bahçeyi cennet olmaktan çıkaracak her şeye gösterdiği aynı kararlı tutumuyla birkaç cümlede def etti bulutları üzerimizden.Ne demişti Gizem? Çocukça bedenine son derece uyan çocukça bir patavatsızlık etmiş olmalıydı. Dayımdan söz etmişti galiba. Neden hiç konuşmadığını sormuştu belki de. Net hatırlamıyorum ama sözcüklerinin uyandırdığı sızıyı hala hissedebiliyorum.Evet, yazdıkça daha net geliyor sözcükler. Kesinlikle dayımdı konu. O yıllarda büyük bir buhran yaşıyordu. İş yeri iflas etmiş, ailesine daha rahat bir yaşam sunmak adına yıllar boyunca ter döktüğü her şeyin kağıttan kaleler gibi birer birer devrilmisine tanık olmanın ızdırabını yaşamıştı günlerce. Gerçeğe inanmıyordu artık. Bu yüzden her şeyin bir masaldaki kadar uçucu olduğu bu dünyada kelimelere gerek duymadan, elden geldiğince az konuşarak sürdürüyordu yaşamını. İşte bu durumu sormuştu Gizem…Annem devreye girmiş, yüzümde beliren suçluluğu yok edecek o sözcükleri söylemişti. Ne demişti, nasıl ikna etmişti o küçük kızı? Sonra nasıl araya dayımın karanlığı girmemişçesine çaylarımızı yudumlamaya ve bu cennet bahçenin keyfini çıkarmaya devam etmiştik, bilmiyorum. Ama annemin bedeni aracılığıyla bir meleğin sihirli değneğiyle o kriz anını atlatmamızı sağlayacak zarif bir dokunuşta bulunduğunu düşünüyorum bazen. O cennet bahçenin içinde biraz zaman geçiren her insanın, içinde uyanan o meleklerden biri…