-melodi-“Hadi durma söyle hadi durma ne oldum??”Yıllar önce içini kıpır kıpır eden melodilerin seslenişini bir arkadaşına heyecanla anlatmaya çalışırkenki halini hatırladı, anlattığı anda tam olarak ne anlattığının farkında gözüküyordu, öyleydi de, kesin olarak emindi ” hani böyle alçak başlayıp da yavaş yavaş yükseliyor ya, ama müziğin sesi değil yanlış anlama, böyle söylerken aynı zamanda… Bir de araya giriyorlar fondan böyle, ama müzik devam ediyor bir yandan…”Çalan teneffüs ziliyle sınıfına girmek için kantinin yanındaki merdivenlerden çıktığı esnada anlatıyordu. Ayağında yeni aldığı çizmeleri mi ne vardı; aynısı sınıfından bir kızda da vardı. O zamanlar umrunda mıydı, şimdi umrunda mı ki çok?Rüzgar kulağıma, o kızın anlatmaya çalıştığı tarzda bir melodinin gene o kızın kulağına çalındığını söylüyor; anlatmaya çalıştığı yerin çok çok uzağında; o zamanki okulunun üstüne okullar eklediği zamanlardan sonra… Zamanlar geçtikçe mekanlar da artar ya hani… Mekanlar daralır gelir hep insana zamanla ama, genişler mekanlar… İnsan da genişledikçe değişen birşey olmaz ama geçmişe düştüğü zaman, insan kendini düşündüğü vakit fazla büyük görür, sonra da durup duruken sığdıramaz kendini içinde bulunduğu zamanlara, mekanlara…Arkana bakmayacaksın ki büyüttüğün kendinle, taa küçüklüğünün küçük mekanlarına kendini sığdırmaya çalışma saçmalığına düşme diye…Savunulmayacak tek nokta ama, hala yüzleştikçe gerçekliğiyle acı çektiğim; çok insan tanımanın olası felaketleri…Ne kadar az insan tanırsan o kadar az üzülürsün, yalan mı… Çok insan demek, çok sorumluluk demek.. Çok insan için sorumluluk demek ise illa ki çok insan için somut birşeyler üstlenmenin çok çok ötesinde birşey… Biri ile birkere tanışmışsan, sadece ismini söyleyip el bile sıkışmışsan, artık o insanın başına gelebilecek herhangi bir felaket için üzülme sorumluluğunu çoktan üstlenmişsin demektir. Bir kere el sıkıştığını herkes dönüp hatırlar mı sanıyorsun diyenlere; hatırlar… Beyin hiçbirşeyi unutmaz, gelir o kötü haber, kabusunda bulur o kişiyi… Kabuss… Hayır, bu yazı, aslında iki saniye süren ama aslında dakikalarca algılanan uyurken film izleme gibi ciddi bir kavramı gözardı edecek kadar gayri ciddi değil. İki saniyelik bir kabus, koca bir sorumluluktur insan için. Böylesi bir bilinçaltı yansımasını bu kadar önemserken, ya el sıkışmaktan öteye gittiklerimiz…Tanışmalarımız, konuşmalarımız, sohbetlerimiz, çok değil belki de bir 10 dakikalık ayaküstü muhabbetimiz, ama en candanı, en akılda kalanı… Tamam, koptu film çoktan, bir kula daha bağlısın artık. Hayatına birini daha soktun…Ya dostlar, arkadaşlar… O yüzden hep bir noktadan sonra arkadaş sayısının sabit kalmasından yanayım. Az dost en makbulu. Onlarca dostu olanların ve sayıyı giderek artıranların üstlendikleri cesarete anlam verememişimdir hiçbir zaman. Bir kere zaten o kadar adamla başa çıkmak mümkün değil, herbirini mutlu etmeye çalışmak, hepsini aynı anda idare etmeye koyulmak… Eziyet, stres. Üstüne bu fani dünyada kaybetme korkusu…İstemem. Bir kişiye daha yer var hayatımda, olacaksa müstakbel eşim olsun, zaten ha onu kaybetmişim ha herkes gitmiş hayatımdan, birşey farketmez… Kalanlar gidenlerin telafisini elbette üstlenir, en başta aile ama giden aile olursa kalan eşin aileyi telafiyete girişmesi de mümkünken; ne çıkar ortaya…Bir noktadan sonra koca sülale=eşEş gitse, arkadaşlar da zamanla bir şekilde telafi olur, olmak zorunda zaten, sihir burada, olmamış mı yıllardır ölüme telafi, olmuş.Demek ki neymişBirilernin gitmek zorunda olup da birilerinin hala kalmak zorunda olduğu noktada, yani işte bir noktada;Herkes = Herkes.Bir noktadan sonra herkes birbirine eşit.He gidenlerin ardından kendine kıyanlara bakınız,Onlar zaten doğdukları andan itibaren kendilerini bir eşitsizlik içinde bulduklarını iddia edenlerdir mutlaka.Herkes eşit doğar mı, doğmaz, dünyada eşitsizlik var mı var; ama dünyaya gelmenin senin sorumluğunda olmamasıyla hayatına kattıklarının sorumluluğunun tamamen sana ait olması gibi bir tezatlığı öne sürmüşüm şurda… O yüzden hak verilir mi, verilmez…Binaenaleyh;Az insan tanıyınız…Not: Aman Allah’ım, bu ben miyim?!