Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in öldürülen teröristler için kaybımız arttı demesi işleri enteresan hale soktu..
İnsanlar ayaklandı , polis sertleşti, asker tedbir aldı, Baydemir eylemcilerle bayrak destekli görüştü ,içişleri soruşturma başlattı , batman’da esnafa saldırıldı,sportif faaliyetler bile etkilendi..Bilinen oyunlar gene oynanmaya başladı.. Kabak gene Türkiye Cumhuriyeti’nin başına patlıyor.. Ulan bi akıllanın be, bi sakin olun, bi sağduyulu olun..Gerçi oturduğum yerden konuşması daha kolay sanırım..ama bişeler de demek lazım yaa..
yorumlar
Türkiye Cumhuriyet’inde yaşayan insanlar, yani bizler sanırım biraz balık hafızalıyız. Hatta baya balık hafızalıyız.. Geçmişi unutmayı çok seven bir millet Türk milleti. Dediğin gibi “Bilinen Oyunlar” bunlar.. Yazık.
ağabey bu işler yine başka yerlere sapacak galiba Allah yolumuzu hayır etsin
bu olayları başlatanlar da devam ettirenlerde bölge halkına zerre kadar iyilik düşünmeyen sadece kaostan beslenen bildik kişiler. Asıl tehlike Sakarya daki olayların Türkiye geneline yayılması ki olayları başlatanların da istediği şey.
yahu bunlara ne şekilde karşı çıkarsanız çıkın bir türlü laftan anladıkları yok, nerde sağduyu, nerde akıl!! ben de,-gerçekten utanarak söylüyorum ki- bu dengesizlerin İstanbul versiyonlarının ortasında ikamet ediyorum. Hergün olay hergün olay,işten çıkıyoruz yorgun argın neredeyse bir semt önceden indiriliyoruz araçtan.Mahalleye adım attığımızda koşarak eve ulaşmak zorunda kalıyoruz.Polis efendiler koymuşlar tanklarını mahallenin bir başına bir de sonuna, ama hala neye yaradıklarını anlayamadık.Yetkili olan herkes bu vatandaş bozması insanların nerelerde olduklarını çok iyi biliyorlar, ama gelin görün ki sadece biliyor olmakla yetiniyorlar. Bu yerlere girdiğiniz zaman şehirde miyim ben diye soruyorsunuz kendinize,,öylesine soyutlanmış buralar. Anlayacağınız tek kıvılcım bırakın şehri ülkeyi yakmaya yeter bunlara..
“düştüm bir ormana, yol belli değil”Herkesin ağzında aynı lakırdı; sağduyuHareket lazımdır.”Vurun yiğitler namus günüdür”Sebebi gayet açıktır; “insanın zulmüne dayanmaz yürek”İstediğikleri buysa eğer, “kırılsın zincirler, yıkılsın duvar!””Vurun ulan, vurun, ben kolay ölmem”Ey sabi sübyanın eline sopa verip sokağa dökenler, “dökülen kan, yerde kalmaz, soracağız hesabını!””nedir bu halım”; “bugün efkarlıyım açmasın güller”<em>DENİZ GÖREN KÜRT’E “TEMEL” DENİRTemel gezi amacıyla İngiltere’ye gelir. Ancak Londra’yı ve İngilizler’i çok sever. Ve İngiltere’de yaşamaya karar verir. Ancak bir sorun vardır. Bu ülkede sürekli kalabilmesi için; ya Britanyalı bir kadınla evlenmeli, ya auper veya öğrenci olmalı, ya da iltica etmelidir. Temel düşünür, taşınır ve her yolu denedikten sonra kararını verir. İngiltere’ye iltica edecektir..Temel İçişleri Bakanlığı Göçmenlik Bürosuna başvurusunu yapar. Bir çok sıkıntılı işlemden sonra bir görevlinin karşısına oturtulur ve soru-cevap faslı başlar.- Adın ne?- Temel- Nereden geldin?- Turkiya’dan- Ülkenin hangi bölgesinden?- KaradenuzdanMemur bir kaç yere telefon eder ve önündeki bilgisayarda küçük bir araştırma yapar.Biraz da düşündükten sonra Temel’e döner ve sorar;- Senin geldiğin yerde ne karışıklık var, ne savaş var, ne de bir tehlike. Sen buraya niye geldin? Ve niye başvurdun?Temel Kendinden gayet emin;- Kürduk dedik ya daa…</em><strong>hamiş:</strong>Yukarıdaki kelimeler tamamiyle bir hayal ürünü olup gerçekle hiçbir ilgisi yoktur.Mümkünse farzedin yazılmamıştır.
Al abi sana kıvılcım bütün cahil insanları topladılar yine bir araya gelip hadi gelin ülkeyi biraz parçalama hareketlerimize devam edelim böyle oturmak olmaz hadi biraz insan nasıl olunmaz göstermek lazım hadi ağabeylerimiz bize çok güveniyorlar cebimize 2 beş milyon koyuyorlar bunu karşılığında bizimde tek yapmamız gereken ülkeyi kaosa sürüklemek bak arkamızda belediye başkanı var hadi ha gayret yapacak daha bir suru hainlik var çalışalım hiç durmadan ne olsa bu vatan bizim değil ya anamız babamız burada doğmadı buranın ekmeğini yemedi bu vatan için canını vermedi ya hadi daha hızla çalışmalıyız
Karar vermenin bilgeliği..Öykümüz ünlü Çin düşünürü Lao Tzu’nun zamanında geçer..Efendim köyde bir yaşlı adam varmış.. Çok fakir.. Ama kral bile onu kıskanırmış.. Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki.. Kral at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış..”Bu at, bir at değil benim için.. Bir dost.. İnsan dostunu satar mı” dermiş hep..Bir sabah kalkmışlar ki, at yok..Köylü ihtiyarın başına toplanmış..”Seni ihtiyar bunak.. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler..İhtiyar “Karar vermek için acele etmeyin” demiş.. Sadece “At kayıp” deyin. Çünkü gerçek bu.. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz.Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez..”Köylüler ihtiyar bunağa kahkahalarla gülmüşler.Ama aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş.. Meğer çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine.. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş.Köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler..”Babalık” demişler.. “Sen haklı çıktın.. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için.. Şimdi bir at sürün var..”Karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar.. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç.. Birinci cümlenin birinci kelimesiniokur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?..”Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler açıktan ama, içlerinden “Bu herif sahiden gerzek” diye geçirmişler..Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış.Köylüler gene gelmişler ihtiyara..”Bir kez daha haklı çıktın” demişler. “Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok.. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler..İhtiyar “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş.”O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu.. Ötesi sizin verdiğiniz karar.. Ama acaba ne kadar doğru.. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez..”Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın zanılmasına imkân yokmuş,giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş.Köylüler, gene ihtiyara gelmişler..”Gene haklı olduğun kanıtlandı” demişler. “Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer..””Siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar.. Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde.. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor.”Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlarmış, etrafına anlattığında:”Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.”