Ne hoş, ey güzel Tanrım, ne hoşMavilerde sefer etmek!Bir sahilden çözülüp gitmekDüşünceler gibi başıboş (*)

Orhan Veli Kanık
Orhan Veli Kanık

Bu dizeler aklımdan geçerken yaşamın aslında ne kadar güzel olduğunu düşündüm. Rüzgar uzaklardan, çok uzaklardan bir koku getirdi, sürülüp ekilmiş tarlaların kokusu muydu? Yoksa kurumaya yüz tutan lavantaların esintisi miydi beni böylesine sevindiren… Kaybolmaya yüz tutmuş ışıklar o kadar güzeldi ki dokunduğu an, rüzgarla salınan otları birer amber parçasına dönüştürüyordu. Ama zavallı bizler şehir ortamında, doğadan ne kadar uzaktaydık.Sonra Nazım Hikmet’i düşündüm, ‘Yaşamak güzel şey be kardeşim” demişti ya… Çektiği açıları, hapishane günlerini, karısına, tek oğlu Mehmet’e duyduğu hasreti, sürgündeki yalnızlığını, Türkiye özlemini düşündüm… Yaşama bu kadar umutla bağlanışına bir kez daha hayran oldum. Oysa ölüme de uzak değildi, ne demişti o şiirinde:

Nazım Hikmet Ran
Nazım Hikmet Ran

“Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani, 
- öyle gibi de görünüyor – Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni 
ve de uyarına gelirse, tepemde bir de çınar olursa 
taş maş da istemez hani…” (**)“Ölüme şairane bakmak” diye buna denirdi sanırım. Rüzgarda yürürken bunlar geçti aklımdan, günbatımındaydık, uzaklardaki pencereler güneşin kızıllaşıp koyulaşan ışınlarını yansıtıyordu. “Pencerelerin ardındakiler mutlu mudur?” diye merak ettim, aklıma Atilla İlhan geldi nedense… Paris günlerinde kaleme aldığı şiirlerini anımsadım:
“Sarmaşıklı bir ev, güneşli tertemiz camları,Yine chopin’den révolution’u çalar komşumuz,Sen işinden ben işimden dönünce akşamları,Soframız hazır, taze ekmek limon çiçekleri,Billur bardakta şeker gibi tatlı suyumuz,Sonra ben sana nâzım’dan şiirler okurken,Üşüşür penceremize gece kelebekleri” (***)Yaşamı sevmek böyle bir şeydi işte….

Atilla İlhan
Atilla İlhan

“Sen işinden ben işinden dönünce akşamları, soframız hazır taze ekmek… Billur bardakta şeker gibi tatlı suyumuz”diyor. Aslında mutluluğun, bal gibi erişilebilir bir mutluluğun tarifi değil mi bu?
Ne bilinmedik egzotik baharatlar, ne Fransız usulü portakallı ördek bacağı, ne de nadide bir şaraptan bahis var…Gülümsedim, bu düşüncelerimi bir dostumla paylaşmak istedim ama o bana, “sonbahar iyimserliğin ve mutluluğun mevsimi değildir, büyük hüzünler barındırır içinde” dedi ve başka bir şiiri anımsattı:

Endre Ady
Endre Ady

Bir sonbahar öğlesinde, bir sonbahar öğlesindeAh, ne de güçGülüp geçmek genç kızlara.Bir sonbahar akşamında, bir sonbahar akşamındaAh, ne de güçDurup bakmak yıldızlara.Bir sonbahar öğlesinde, bir sonbahar akşamındaAh, ne kolay.Ağlıya ağlıya yere kapanmak!
(*) Açsam Rüzgara-Orhan Veli Kanık(**)Vasiyet-Nazım Hikmet (***) Revolution-Atilla İlhan(****)Üç damla gözyaşı-Endre Ady