uyku evi
uyku evi

Aslında zorlayan bir yazı bu beni, insanlarla tartışmak, düşüncelerini paylaşmak için çok güzel bir site burası ve ben çok memnunum burada sizlerle olmaktan. Birkaç rastgele önüme çıkan konu hakkında yazdıktan sonra biraz da kendi hakkımda birşeyler yazayım dedim. Ama bu yazının nerelerinde tam olarak benim geçtiğimi anlamak tamamen okuyana kalmış. Hikayem aslında “bir lezbiyene aşık olan adam” la ilgili, iki farklı öykü ile anlatmaya çalışacağım, merak etmeyin ikisi de ben değilim ama her ikisinin de sonu aynı. 2004 yılında kısa dönem askerliğimi ifa ettiğim Malatya 2. Ordu Karargahı’nda bulunduğum yıl tanıştım Jonathan Coe adlı İngiliz yazarla, “The House of Sleep” yani “Uyku Evi” adlı kitabını okuyordum enterasandır. Kitap bir yandan “İnsomnia” yani “uyuyamama hastalığı”nı bir yandan da bir adamın akıl almaz aşk hikayesini anlatıyordu. Bu arada önceden uyarayım, kitabı okumamış ve okuyacak olanlar varsa yazının geri kalanını takip etmemelerini öneririm zira ne yazıkki yazının son bölümlerinde kitabın sonunu söylüyorum. Neyse duygusal bir dönemimde olmadığım, 50 tane adamla birlite bir koğuşta olduğum için işin İnsomnia kısmı beni daha çok cezbediyordu, zira benimde uyku problemim vardı, ancak hastalığım fizyolojik değil, daha çok nöbetseldi tabi. Yani benim dışımda gelişiyordu ve bundan hoşnut değildim.Kitap genel olarak, gençlik yıllarında birlikte olan arkadaşların daha sonra birbirlerini kaybetmeleri ve yıllar sonra yeniden karşılaşmalarını akıcı bir dille anlatıyordu, ama okurken gözünüz ister istemez kızı deliler gibi seven çocuğun öyküsüne de takılıyordu, sonunda yıllar sonra aşkını tekrar bulan çocuk seviştiği kadının bir lezbiyen olduğunu ve başka bir kadına aşık olduğunu öğreniyordu, siz bu sırada dumur olmakla meşgulken kendinize sorular sormaya başlıyordunuz. Acaba ne yapardınız? Aldatılmış gibi mi hissederdiniz, yoksa damağınız mı kururdu? Ya da çözemeyeceğiniz bir problemde kaybolmuş gibi mi acaba, sarhoş mu olurdunuz o gece yoksa derin bir yürüyüşe mi çıkardınız ve bu yürüyüş aynı anda içinize ve geçmişinize doğru mu olurdu? Bende bu sorularla haşır neşir olurken çocuğun ne yaptığına dair cevap bir tokat gibi geliverdi. Durumu öğrendikten sonra çocuk ortadan kaybolmuştu, kadın aslında sevdiği ama aşık olmadığı, kendisinin gibi hissetmediği bu adamla hem vedalaşmak hem de son bir kez görüşmek istiyordu ancak adam ortada yoktu.Derken bir gün kapı çalar, lezbiyen kadın kapıya yönelir ve açar, “buyrun kime bakmıştınız” der, karşısındaki güzelce bir kadındır. “benim” der kadın, soru işaretleriyle dolu beyniniz ve soru işaretleriyle dolu kadın kahramınımız birlikte yaparsınız şaşkınlık ünleminizi. “ sizi tanıyamadım-dık”, kadın tekrar gülümser ve “benim der” tebessümle hafif,”benim, sana deliler gibi aşık olan adam, ben değiştim artık senin istediğin gibi biriyim ”.Şimdi efendim herkes bir sussun, ıhı ıhı… Şaşkınlığımın sınırı kalmamıştı, şaşırmış, biraz da uyanmıştım, aşık adamın tepkisinin böyle olacağını düşünmemiştim, hala kadınlardan hoşlanan bir erkek olarak cinsetini değiştirmek mi, hiç sanmıyordum ama yine de kendime sordum. Yazar bunu istiyordu nasıl olsa, bütün kitap sizi bilimsel yönden bilgilendirmeyecekti pek tabi, zorlayacaktı, Koşa koşa bölük çavuşundan gece nöbeti istedim – en iyi düşünebildiğim yerdi – şaşkın bakışlar arasında, zaten dönüşüme az kalmıştı biraz da kendi isteğimle uyumayacaktım. Nöbette kendime sordum ister istemez, böyle bir aşk yaşamış mıydım? Ya da yaşasaydım bu kadar ileri gidebilir miydim? Cevap: Hayır , yaşamıştım belki, tabiki hiç ayrılmak istemediğim insanlar olmuştu ya da benden ayrılmak istemeyen, üzülmüştüm, kırılmıştım, kızmıştım geçmişte. Ama rakılar vardı, arkadaşlar vardı, votkalar vardı club’lar vardı, Bodrum’lar vardı, Roma’lar ya da Tayland‘lar vardı. Sonra bizim yazlıkta tepeler vardı geceleri, herşeyden öte başkaları vardı, başka kadınlar. Hayır, atlatırdım.Tabi kahramanlıktan uzak, hatta anti-kahramanca, biraz kaçak ya da gerçekçi, bazılarına göre pragmatist ama cevabım kesinlikle buydu. O zaman başka bir soru daha geliyordu arkasından, peki gerçek aşk bu muydu acaba ben olmamış mıydım? Allah Allah, yok ama aşk sadece bu değildi, bende yaşamıştım, benim yaşadıklarımda bu değildi, sonra bir 2005 yaz akşamında arkadaşın teknesinde erkek erkeğe rakı içerken çoğumuzun kız arkadaşları olmasına rağmen eskilerden açıldı konu, herkez rakısını o aşık olup onların olmayana kaldırdı bir kez, sıra bana geldiğimde alkolün de etkisiyle bir anda durdum, aklıma üç tane farklı isim gelmişti ve kafam karışmıştı, herkesin o gülerek, ah çekerek hatırladığı kızı ben üç ayrı isim olarak hatırlıyordum, nu neydi ki acaba, sonra aralarından birini attım kafadan tabi, inandırıcı olmayan bir of çekerek. Kendim de inanmadım, bunalım olmak isteyeceğimde bu rakı meclisinde sadece bir kişiye kadeh kaldıramamak üzücüydü. Bu arada yıl 2007 ve artık erkekçe bir alışkanlık olan o mecliste hala aklıma bir kişi gelemiyor ama artık söyleyeceğim isim için duraksamıyorum ve “of”’larım inandırıcı olabiliyor. O nedenle merak etmeyin beni, ama bu yazının başında söylediğim ikinci hikayeyi anlatmaktan vazgeçiyorum, gerek kalmadığına inanarak……