Bildiğimiz gibi(!) Sertap Erener Eurovision yarışmasında şanlı Türk bayrağını iki kere göndere çektirdi, Türkiye birincilik aldı.Burda Sertap’ı ya da herhangi bir kurumu eleştirmeyeceğim: sadece öncesinde ve sonrasında gözüme çarpan şeyleri paylaşmak istedim (kimsenin buna ihtiyaç duymadığını bildiğim halde…)Hatırlayacağınız gibi yarışmaya bir-iki ay kala bir gürültü aldı ki ortalığı, ortalık toz duman oldu. Ardı arkası kesilmeyen vıdı-vıdılar uzun bir zaman gündelik hayatımızda neredeyse yer edindi. Türkçe mi İngilizce mi? Müzikten anlayan anlamayan herkes fikrini beyan etti. Radikal çıkışlar kaydedildi.”köklerimiz hımız nımız” diyenler Sertap birinci olunca neden en çok onlar çığlık attı.Tam da tartışmaların yoğun olduğu bir dönemde bir arkadaşlarla aramızda “olm aslında olmayan bir dille katılacaksın walla süper olur, herkesi susturursun” gibi bir muhabbet geçmişti. Zira yarışma gecesi, izlerken haberdar oldum ki Belçika yarışmaya olmayan bir dille katılıyordu, anlamsız kelimelerle(!) yani… Gerçekten Belçika bence birinciliği hakedecek kadar mükemmeldi, müzik, sahne performansı, profesyonellik, tını v.s. ne ararsanız dört-dörtlüktü, gece boyunca da Sertap’a ve Türkiye’ye resmen kök söktürdü. Gelen oylara bakılınca insanlar için “dil” ve içeriğinin artık bir önemi olmadığı, her anlamda “ırk”lara ciddi bir global kabullenme olduğunu gördüm.Bu kadar vıdı-vıdıyı haksız çıkaran, adeta çürüten Belçika geceyi ikincilikle kapatınca (ne yalan söyleyeyim) üzüldüm. Fazlasıyla hakkettiğini düşünüyorum (hala da böyle düşünüyorum).Bu arada Türkiye bir ara oylamada bir sıra Belçika’nın gerisine düşünce TRT spikerinin yorumuyla şoke oldum: “Olmayan bir dille birinci sıraya yerleştiler, hem de hiç bir anlam ifade etmeyen sözlerle değerli izleyenler”. Tek kelimeyle midem bulandı.Türkiye yüzyıllardır Anadolu’da konuşulan kürtçe, lazca, çerkesce, ermenice v.s. gibi dilleri içine sinidiremeyip, işi “böyle bir dil yohtur” gibi safsatalarla geçiştirirken, olmayan, “anlamları olmayan” bir dile tahammül etmemiz abes kaçardı yani.Aynı şeyi “Yüzüklerin Efendisi” filmini izlerken de yaşamıştım ya: çıkışta ülkem öküzlerinin “olm helfçemi elfçemi öle garip bi dil kullanyolaağ, öle bidil yohk ki eki ekiki” ifadeleriyle film çıkışı dumur katsayım bir hayli artmıştı.Herkes tarafından kabul edilir ki global hakimiyeti su götürmez bir dildir “İngilizce”. Yani “anlaşılabilir” bir dil, hem de çok “anlaşılabilir” bir dil, sürüyle “anlam ifade eden” sözcüğü bulunan dil “İngilizce”nin anavatanı İngiltere geceyi 0 puanla sonuncu durumda, sürünme pozisyonunda kapatırken, İngiltere’den İrlanda’ya 12 tam puan verilmesi de gözümden kaçmadı.Kıbrıs Rum Kesimi Yunanistan’a, Yunanistan’ın da Kıbrıs Rum Kesimine 12 tam puan vermesi de gecenin köylü triplerindendi.Yunanistan Türkiye’ye 7 puan verirken, Kıbrıs Rum Kesiminden bildiren spikerin “Kıbrıs’ta barış için” Türkiye’ye 8 puan vermesi de ayrı bir renkti bence.Türkiye’de lezbiyen ve eşcinseller yakalandıkları yerde “haklanırken”, Rusya’dan yarışmaya katılan TATU gecenin “global favorisi”ydi.Gösterileri sırasında el- ele tutuştukları, arasıra öpüşmeden kılpayı kaçtıkları, birbirilerinin vücutlarını sınırsız bir arzuyla, tüm dünyanın (! 68 milyon, zira bir türk ve dünya muhabbetleri: eminim ki sadece Türkye’de gözlerden kaçmamıştır -gördüğünüz gibi-) gözü önünde süzdükleri de cabası… Müzikalite olarak çok da iyi değildi ama sahne performansları çok cesur ve kaliteliydi. Yarışmanın son anlarına dek Türkiye ve Belçika ile burun buruna yarıştılar. Yarışmadan sonra da Rusya “Devlet büyüklerinden” tebrik mesajları almaları da bence ilginç bir ayrıntı. Sertap lezbiyen olsaydı, değil yarışmaya göndermek, taşa tutardık milletçenek (kazanmış olması durumunu hesaplayamıyoruz: astık kardeşim…).Bu arada ülkeler için verilen telefon numaraları da ilginçti. Türkiye’den bir önceki ülkenin telefon numarası 0800 314 93 23 ve bir sonrakinin 0800 314 93 25 iken (geri sayım) Türkiye’nin tanıtımında telefon numarasını aşikarken gizlemek te organzisyonun salaklığıydı bence. Yurtdışından da Türkiye’nin numarasını 0800 314 93 24 olarak görenler olmuş, ilginç gerçekten, bu kadar zeki bir organizasyon…Gelelim Sertap’a, gerçekten mükemmeldi, bileğinin hakkıyla aldı ödülü, hiç şüphem yok. Zaten pekçoğumuz severiz-sayarız bu zatı. tv 8’de İzzet Öz ile yapılan bir röportajda İzzet Öz’ün çok kesin birincilik iddiaları da aklıma başka şeyler de getirmedi değil hani. Üstelik İzzet abimiz Newyork’taki müzik yapım şirketlerinin heryıl ilk 10’u hatasız tahmin ettiklerini de ekledi. Newyork’lu kapital babalar şimdi de Sertap’a mı taktı kancayı anlayamadım, muhteşem zaman onu da gösterecek…Göstermelik ya da gerçek telefon oylaması ile ilgili şeyler de var tabi. 5 dakikalık oylama süresi verilmesi, aradığım her an boyunca abuk subuk sesler çıkmış olması, eurovision.tv adresinden daha yarışma bitmeden Sertap Erener’in birinci gösterilmesi v.s. akla başka şeyler getiriyor ikinci kez henüz tez olmakla birlikte…Kısadan Hisse(Eğer “tez”ler çürükse… -umarım öyledir-)İlla da “gendi özümüz”ü insanların burnuna sokmamız gerekmediği.Hiçbir anlamı olmayan, hiçbirşey ifade etmeyen bir dille de anlama olan 24 parçaya kök söktürülebilindiği (bu noktada Türkiye’de çok az bilim-kurgu yazarı olduğu ve en baba bilim-kurgu kitaplarının tirajları bile “Şamdan” dergisinin bir haftalık tirajından daha düşük olması da ilginç bence. Tahammül gibi sorunlarımızla bir kez daha cebelleşmemiz gerekiyor heralde).Eşcinselliğin artık (tüm dünya eksi Türkiye kapsamında) çok da sorun olmadığı, insanların toplumların, ülkelerin çok da büyük bir ahlaki suç gözüyle bakmadığı görüldü küçük bir pencereden.İngiltere-İrlanda, Rum Kesimi-Türkiye, halkları birbirilerine jest yaparak anlamlı “barış” mesjları verdi. İşi bozanların yine devletler olduğunu da gördük bence.”Devletsiz”,”anlamsız dillerin konuşulduğu”, daha “özgür” bir dünya… ne güzel olurdu… :)saygı sevgi kaos…