İçime düşen kan damlalarını taşıyamıyorum.Ruhumun derinliğinde, derinlik, sorular, gerçek; her şeyden tiksinirken, kendimden kaçamayıp duvara toslayanım.İşte sana yazıyorum hayat, çözülmemiş mahzen duvarların varsa şayet, şimdi onları ya çözmeliyim ya dondurmalı ebediyen bu ruhu. İsyankâr bedenim ruhuma baştan esir, ben kendi beynime esir, beynim gerçek denilene dünden esir. Ben ki, gerçek denileni anlayamayan, uyum sağlayamayan yuvarlanıp, üstü başı çamur içinde kalıp yine de; ‘Bulacağım yanıtı!’ diye debelenenim.Yorulanım, yoğrulanım. Hiçbir şey anlamayan, her şeyi anlayan, içine dönen sonra içinden -çılı çırpıyla vampir görmüşcesine- kaçanım… yolu soran, yola küfreden sonra tek çarenin yine yola devam etmek olduğunu bilenim. Bunu bilmenin ise ruhumu dipsiz kuyulara zerk eylediğini dünden geceden ve benden çok öteden bilenim. Bilmenin yetmediği yerdeyim. Bilmeseydim daha iyi olurdu diyenim.İçime düşen kan damlalarını taşıyamıyorum. İçimde kendi yolumu bulamıyorum. İnsanın içi en çok yoranmış, öğrenenim. Öğrendiğim bunun dışında hiçmiş, içselleştirip, bunu bilmeseydim ama yapacak ne var ki, düşünme artık diyen ama düşünmeyi beremeyenim. Kendi içimde boğulan, dal bulamayan, sele kapılan; yüzmeyi hiç başaramamış ve bir önceki enkarnesinde boğularak hayatına son verilenim.Bu enkarnede yüzme dersleri alsam da önceki hayatın ıssız anıları, dalgaları üzerimi çoktan örttü. Hiçbir ders telafi etmiyor bu sularda, başka sularda çare var mı diye söylenip söylenip; ‘Ne çok söyleniyorsun, fena yordun beni!’ diyenim…Günden, öteden, derinden ve çok çok önceden yazılmış bir tahin yazıcıyısım. Acemi kovboy bocalarken kendi tekemülünde hangi dil yarayı kapatır/ sarar tükürüğüyle iyileştirmeye yeter mi onu yüreği? İşte son rüya, ben gördüm, sen yazdın. Yazıldı. Suya yazıldı, diğeri içti. Hiç oldum. En çok bu koydu. Hiç değil her denilendi. Kaldıramadım. Kandıramadım kendimi şimdi kendimi kandırmanın yolunu arıyorum tekrarlayan, opsesif kompülsüf karekterimle, beni ben yoruyorum.Tüm katillerimi sorularım çoktan yordu, ben yaşama devam ediyorum, sorular durmuyor, harflerim yetmiyor, acılar bitmiyor. Yalan, üstü kapanmıyor. Koca bir yalan. Kalan kalıyor. Derin yara kanamaya devam eder mi, daha fena kanar. Zaman kapatır- mış (?), en büyük kalleş zaman.Oyalayan, oyalandığım, oyalanmak istediğim; tüm hepsinden bıktığım, derin düşerimin tutsağı olmuşken, birden düşlere inanmadığı anlarsan, ayağın takılır düşersin merdivenden. Boyadığın duvarlar başına yıkılırken de, boyalar da kafana dökülür.Oysa o boyalar dünyanı boyayacaktı, boyalar başına döküldü. Boya da yok, merdivende ceza, enkarne de yanan zaman; öğreti de tarih! Kalbin çoktan gümbürtüye karışan koca bir karabasan. Basmışken seni karabasan ruhun ilmiksizliğinde dikişsiz iplik olmak ne yarar diye sorgularken şu kahpe simülasyon gerçekliğini; ne Adorno doyurur seni ne Boudrillard. Kendi karanlığımda yanıyorum.